Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Ali Kayan, Diyarbakır Dicle'ye bağlı Çavlı köyündeki tapuda kaydı bulunmayan iki taşınmazın kendi adına tescil edilmesi talebiyle 2009'da Dicle Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtı.

Mahkeme, taşınmazların, 30-35 yıldır Kayan tarafından tarla olarak kullanıldığına yönelik tanık ifadeleri ve orman sayılmayan yerlerden olduğuna ilişkin bilirkişi raporları uyarınca davacı Ali Kayan adına tescil edilmesine karar verdi.

Temyiz edilen karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 2012'de onandı.

Bu arada, 2011'de uyuşmazlık konusu arazilerin de bulunduğu alanda yapılan kadastro çalışmaları sonucunda arazilerin Hazine adına tapuya tescili yapıldı.

Dicle Asliye Hukuk Mahkemesi, arazileri Ali Kayan adına tescil eden kararını Dicle Tapu Müdürlüğüne gönderdi. Müdürlük de kararı Diyarbakır Kadastro Müdürlüğüne bağlı Ergani Kadastro Birimine iletti. Ergani Kadastro Birimi, arazilerin 2011'de Hazine adına tescil edilen taşınmazlarda kaldığını bildirdi. Diyarbakır Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğü de 2014'te yerel mahkemeden karar düzeltme talebinde bulundu.

Talep, kararın kesinleştiği gerekçesiyle reddedildi.

Konu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne taşındı. Genel Müdürlük tarafından, taşınmazların başvurucu adına tesciline ilişkin mahkeme kararının uygulanması halinde aynı taşınmazların kadastro sonucu Hazine adına tescil edilmesi nedeniyle mükerrerliğe yol açacağı belirtildi ve ormanların mülkiyetinin devredilemeyeceğine yönelik Anayasa'nın 169. maddesine atıfta bulunuldu, başvurucuya tapu iptali ve tescil davası açabileceği yönünde açıklayıcı yazı gönderilmesi gerektiği bildirildi. Tapu Müdürlüğü bu talimat doğrultusunda başvurucuya bildirimde bulundu.

Mahkeme kararına karşın tapuyu alamayan Ali Kayan, 2015'te yeniden tapu iptali ve tescil davası açtı, Anayasa Mahkemesine de bireysel başvuruda bulundu.

Yerel mahkeme, davanın kabulü ile dava konusu taşınmaz bölümünün başvurucu adına tapuya tesciline karar verdi. Kararda daha önce kesinleşen mahkeme kararı gerekçe gösterildi.

Hazine tarafından itiraz edilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay 16. Hukuk Mahkemesince devam ettiği bildirildi.

Anayasa Mahkemesi ise başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvenceye alınan mülkiyet hakkı ile 36. maddesinde güvenceye alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Yargı kararının en kısa sürede icra edilmesi için dosyanın bir örneğinin Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderilmesi, başvurucuya 15 bin lira manevi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Kararda, kesinleşmiş yargı kararının sonuçları itibarıyla davanın taraflarından biri olan Hazineyi de bağladığında şüphe bulunmadığı belirtildi.

Derece mahkemelerinin bu kararlarından söz konusu taşınmazların mülkiyetinin başvurucu tarafından kadastro çalışmalarından çok önce kazanıldığı anlaşılmasına rağmen kadastro sırasında bu taşınmazların hatalı olarak Hazine adına tespit edildiğinin ortaya çıktığı aktarılan kararda, şöyle denildi:

"Kaldı ki bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve bütünüyle kamu makamlarının tutumundan kaynaklanmış ancak meydana gelen sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır. Bu olgulara rağmen ve kesinleşmiş yargı kararının sonucunun değiştirilemeyeceği de dikkate alındığında başvurucudan tekrar dava açması istenerek yargı kararının nihai hale geldiği 8 Ekim 2012 tarihinden bu yana yaklaşık 6 yıl 5 ay boyunca uygulanmamasının Anayasa Mahkemesince yargı kararlarının uygulanması çerçevesinde daha önce ortaya konulan ilkelere göre kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığı sonucuna varılmıştır."

Mahkemeye erişim hakkı

Kararda, mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılan değerlendirmede ise Anayasa'nın 36 ve 138. maddeleri uyarınca yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmelerinin mümkün olmadığı vurgulandı.

Devletin yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle, bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlü olduğunun altı çizilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Bu sebeple hukuk devletinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargının kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez. Sonuç olarak hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği anlamına geleceği kabul edilmiştir.

Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılan kısımda yapılan değerlendirmeler esas alındığında başvurucu lehine olan nihai ve kesinleşmiş nitelikteki yargı kararının uygulanmaması nedeniyle aynı zamanda mahkemeye erişim hakkının da ihlaline yol açılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."