Vasiyetin 5. maddesi İnönü'yle, daha doğrusu İnönü'nün çocuklarıyla ilgiliydi. Atatürk, İnönü'nün çocuklarına yüksek öğrenimleri için yardım yapmak istiyordu. Soyak'a "Kendisine (İsmet İnönü'ye) bir hal olursa kardeşi (Hasan Rıza Temelli) çocuklarına bakmaz" dedi.

Bu madde, Atatürk'ün bir 'eski dost'a sıcak bir jestiydi belki. Mustafa Kemal, onca yıllık silah arkadaşına, iki satırlık bir mesaj yolluyordu. "İnce ve anlamlı bir mesaj..."Ama o günlerde bu madde üzerine yoğun spekülasyonlar yapıldı. "Yakın çevresinin Atatürk'e İnönü'nün ölmüş, hatta öldürülmüş olduğunu söyledikleri, Ata'nın da bunun üzüntüsüyle vasiyetine böyle bir madde koyduğu" söylendi. Bu söylenti İstanbul ve Ankara'yı karştırdı. Bir sır kalması istenen vasiyet böylece birden gündemin baş maddesi haline geliverdi.
 
6 MADDELİK VASİYET

Ata'nın 6 maddeden oluşan vasiyeti aynen söyleydi: "Dolmabahçe 5 Eylül 1938, Pazartesi...
Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Halk Partisi'ne aşağıdaki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:

1-Nukut ve hisse senetleri, şimdiki İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2- Her seneki nemadan bana nispetten serefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule'ye ayda 1.000, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir. 
3- Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek para verilecektir.

 

4- Makbule'nin yasadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu evde emirlerinde kalacaktır.
5- İsmet İnönü'nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır.
6- Her sene nemadan mütebaki miktar, yarı yarıya Türk Tarih ve Dil kurumlarına tahsis edilecektir."
Atatürk, vasiyetini bitirdikten sonra bir zarfa koydu, zarfın ağzını kapadı ve başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirdi.

SİYASİ MİRAS

6 Eylül 1938'de yani ertesi günü  yataktan kalktı, tıraş oldu, yıkandı. İpek pijamasının üzerine kırmızı ropdöşambr giydi, boynuna vişne renginde bir eşarp bağladı ve denize bakan pencerelerin önündeki şezlonga kuruldu.Genel Sekreteri Soyak noteri getirince, vasiyetinin bulunduğu zarfı ona uzattı ve "Bu, benim vasiyetimdir" dedi. "İcap ettiği zaman lütfen kanunî muamelesini yaparsınız." İşte son görevini de tamamlamıştı. Vasiyet işi bittikten sonra Hasan Rıza'yla konuşurlarken konu, asıl siyasî mirasın nasıl paylaştırılacağı sorununa geldi. Öyle ya Ata'nın "siyasî miras"ı neydi? Tahtını boşaltırsa böyle bir karizmanın yerini kim, nasıl doldurabilirdi? Daha doğrusu, doldurabilir miydi? Hasan Rıza'nın aktardığına göre Atatürk bu soruya aynen şu yanıtı verdi: "Elbette bunda söz ve intihap hakkı sadece milletin ve onun mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclis'inindir; yalnız ben bu meseledeki mütalaamı ifade edeceğim. Evvela akla İsmet Paşa gelir. Evet! O, memlekete büyük hizmetler ifa etmiştir. Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor; bu yüzden durumu pek de cazip olmasa gerek. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var. O, hem memlekete büyük hizmetler etmiş, hem de herkesle iyi geçinmiş, selahiyet sahiplerinin mütalaalarına daima kıymet vermiştir. Kimse ile münazaa halinde değildir. Bu itibarla bence devlet başkanlığı için en münasip arkadaş odur. Filhakika kendisi ordu işleriyle uğraşmaktan çok hazzeder, belki ordudan ayrılmak istemez. Ama cumhurreisliğinde, aynı zamanda başkomutanlık mevkiinde de olacağı için bu meşguliyetine devam imkânı daima mevcut demektir. Binaenaleyh, kanunî bir yol bulup kendisi namzet gösterilir ve seçilirse çok iyi olur zannederim."

 
Yarın: Doktoru durumunu hiç beğenmedi