Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları;
Sümela Manastırı ülkemizin tanıtımının önemli sembollerinden biridir. Kayalara oyulmuş bir dizi yapıdan oluşan Sümela’da bölgeye hakim olan tüm medeniyetlerin izlerini görmek mümkündür.
Maalesef bu güzel yapıdaki bazı eserlerin bir kısmı 1930’larda Yunanistan’a götürülmüştür. Daha önce çevresini su kemerlerini ve manastıra çıkan merdivenleri kullanılabilir hale biz getirmiştir. Bugün manastırın üzerinde bulunduğu kaya yüzeylerinin iyileştirilmesi ile bir kısmının açılışını yapıyoruz.
Eğer biz iddia edildiği gibi diğer inançların sembollerini hedef alan bir millet olsaydık 5 asırdır elimizde olan bu manastırın yerinde şu anda yeller eserdi, aynı durum Anadolu’nun dört bir yanındaki benzer eserler için de geçerlidir. Bir hiçbir zaman yıkmanın, imhanın peşinde olmadık yaşatmanın peşinde olduk.
Osmanlı’nın daha 1 asır önce çekildiği coğrafyalarda ise bu eserler yok edildi. Balkanlarda 300 cami ile bıraktığımız bir yerde bugün ayakta olan tek bir caminin kalmış olması kimin nerede durduğunun göstergesidir.
Ayasofya’yı 1453 yılında dönüştürüldüğü hali ile cami olarak yeniden hizmete açmamız rahatsızlık nedeni olmamalıdır.
Bugün hizmete açacağımız Ortahisar Ayasofya cami içinde aynı şey geçerlidir, yaklaşık 750 yıllık bir geçmişi olan bu eser ecdadın elinde daha da güzelleşerek bu günlere gelmiştir.
İstanbul’daki Ayasofya Camii Kebir’in açılışı bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür, milletimizin Anadolu’daki bin yıllık varlığını kabul edemeyenler Ayasofya bahanesi ile bir kez daha kinlerini kustular. Aynı şekilde, milletimizin değerlerine ve kültürüne husumet duyanlar yine Ayasofya üzerinden kinlerini ortaya döktüler. Bunlar için ne tarihin ne kültürün bir kıymeti vardır, Türk milletine ve İslam dinine düşmanlıklarını açıkça dile getiremedikleri için bu tür konular üzerinden dile getiriyorlar. Biz bu hakikatleri BM kürsüsünden dünyadaki 200’e yakın ülkenin temsilcilerinin gözlerinin içine baka baka zaten söyledik, söylüyoruz.
Özellikle batılı ülkelerin, dünyanın geri kalanının sömürüsü üzerine kurulu refah düzeninin sonunun geldiğini açıkça ifade ediyoruz.
Türkiye olarak medeniyetimizden aldığımız ilhamla hak, hakikat, adalet ve barış uğrunda verdiğimiz mücadeleyi sürekli daha ileriye taşımakta kararlıyız. Suriye’de nasıl mazlumların feryatlarına bigane kalmadıysak Libya’da da ülkenin meşru yönetiminin işbirliği çağrısını cevapsız bırakmadık. Azerbaycan’daki kardeşlerimizin işgal altındaki topraklarını kurtarma çabalarına da aynı anlayışla destek veriyoruz.
Her mücadele istenildiği gibi sonuçlanmayabilir, ama mücadele etmeyen baştan kaybetmiştir. Bugün de kendimiz ve dostlarımız için hangi alanda ne tür bir mücadele gerekiyorsa onu vermekten en küçük bir tereddütümüz olmaz taviz de vermeyiz.
Özellikle bu sene 15 Ağustos’ta Ortodoks vatandaşlarımızın Sümela Manastırı’nda restorasyonda ara verilen Meryem Ana ayinlerini de gerçekleştirebilecekleri müjdesini de duyurmak istiyorum.
