Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 günlük Pakistan temaslarının ardından Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:

-  Pakistan ziyaretimizde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin altıncı toplantısını gerçekleştirdik. Savunma sanayii, ticaret, ulaştırma, turizm, basın yayın, diaspora ve helal akreditasyon alanlarında toplam 13 anlaşma imzaladık.

- Hedefimiz Türkiye-Pakistan stratejik ekonomik çerçevesini oluşturduk. FETÖ ile mücadele konusunda Pakistan’da önemli mesafeler aldık. Maarif Vakfı 12.500 öğrenciye eğitim veriyor. FETÖ terör örgütüne karşı mücadelemiz kararlılıkla devam edecek. CHP’nin bu mücadeleyi sulandırma ve zayıflatma girişimlerine de prim vermeyeceğiz.

- Küdüs için sözde “barış planı” ismiyle anılan bu planın, bölgede barış ve huzuru tehdit eden bir hayalden başka bir şey olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. İşgal, ilhak ve yıkımın meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatının tüm İslam ülkelerini bu plan karşısında açıkça tavır almaya çağırmasını bekliyoruz. Bu plan bir barış planı değildir. Bu plan Filistin halkının haklarını gasp etmektedir. Bu işin peşini kovalamamız lazım ki neticeyi de alalım.

- İdlib olayı... Bizim elimizde kapı gibi bir Adana Mutabakatı var. Biz oraya Adana Mutabakatı çerçevesinde gittik. Hani “Siz oraya nasıl gidiyorsunuz, burası Suriye’nin topraklarıdır” gibi yaklaşım gösterenlere bu bir cevaptır. Bu işin birinci boyutu. Girdik. Girdikten sonra orada bir düzenleme yapıldı. Neydi bu düzenleme? Gözlem noktaları kuruldu. Burada Soçi mutabakatının teminatı var. Hele hele Soçi mutabakatının 2. ve 3. maddeleri ki 2. madde burada çok çok önemli. İşte biz bu adımları 2. ve 3. maddelere dayalı olarak attık. Rejim güçlerinin bizim bu gözlem noktalarını kuşatmaya başladığını görüyoruz. Onların kuşatması karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. İşte bugün de yine Halep’in batı tarafında bir helikopter düşürüldü. Bunlar tabi rejimi rahatsız ettiği gibi Rusya’yı da rahatsız ediyor. Bunun dışında yine ciddi bir zayiat verdiler. Fakat aslolan şey, 1 milyona yakın İdlib halkının bugün bizim sınırlarımıza doğru hareket halinde olması. Biz zaten 3,5-4 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz. Bu 1 milyonu da kabul etme durumuz maalesef yok. Asıl önemli olan şey, sürekli “oradaki teröristler” diye dile getiriliyor. Tamam da bu teröristler kim? Bunlar bir PYD, bir YPG değil. Bunlar tam aksine Suriye’nin kendi insanları ve Suriye’nin yerleşik halkı. Bu insanlar kendi topraklarını kendi evlerini korumanın mücadelesini veriyor. Bunların içerisinde teröristler varsa, nasıl PYD/YPG’ye karşı bu mücadeleyi veriyorsak, o teröristlere karşı da bu mücadeleyi verelim. Ama orada sivil halk uçaklarla, helikopterlerle bombalanıyor.

- FETÖ ile mücadele yurt dışında sürerken, hakikaten Pakistan da çok önemli bir sınav verdi ve gayet başarılı bir şekilde devam etti.Pakistan yönetimi 15 Temmuz’da nasıl ciddi bir tavır ortaya koyduysa bu konuda da Maarif Vakfımıza karşı ilk andan itibaren, keskin hatlarla tavrını koydu. Şu an “Bizim onlara herhangi bir taviz vermemiz söz konusu değil” diyorlar. Zaten Pakistan, Anayasa Mahkemesi kararı ile de FETÖ’yü bir terör örgütü olarak ilan etmiş durumda. Şimdi burada 12 bin 500 öğrenci söz konusu. Bu, okullara çocuklarını vermiş aileleri de rahatlatan bir süreç. Maarif Vakfımız da buradaki çalışmalarını gayet başarılı bir şekilde sürdürüyor.

- Öncelikle onların bugüne kadar yaptıkları tek şey FETÖ ile mücadeleyi hep sulandırmak olmuştur. Bay Kemal’in ciddi bir karşı duruşunu gördünüz mü? Onun o gece Atatürk Havalimanı’nda tankların eşliğinde kaçışını unutabilir miyiz? Orada tankların arasından kaçtı. Gittiği yer neresi? Bakırköy Belediye Başkanını evi. Enteresan olan bir şey daha var: o dönemlerde basın sorduğu zaman verdiği cevap “O akşam oteller doluydu. Oteller dolu olduğu için Bakırköy Belediye Başkanının evine gelmek zorunda kaldım.” 3-5 kişiye o civarda yer bulunamamış. Listeye bakınca, “eğer o liste kimdedir?” diye sorulursa, o listenin kimde olduğu cevabını kendisinin vermesi lazım. Niye? Zaten o listeyi beraber hareket ettikleri kişiler hazırladılar. Bunlar, malum zat, emekli genelkurmay başkanı, rahat rahat listeyi bulur çıkarır. Bu listeyi bizim düzenlediğimizi söylemek kadar süreci sulandıran bir yalan olamaz. Bunu az önce ifade ettiğim gibi, mütekait olan genelkurmay başkanı, kara kuvvetleri komutanına sorarsa gereken cevabı zaten alması lazım.

- Biz yaptığımız bazı değişikliklerle Yüksek Askeri Şura’da sivillerin ağırlığını öne çıkardık. Şimdi Sayın Başbuğ soruyor. Ben de Sayın Başbuğ’a soruyorum. Muhatap almak istemem ama sormak zorundayım. Çünkü halkımın bilmesi lazım. Dürüst davranmıyor. İnandıklarını sonuna kadar savunacakmış. Ya sen inandıklarını savun da ama dürüst savun. Bir tane boruyu göstermek suretiyle milleti aldatamazsın. Önce şunu anlatman lazım. Senin Kara Kuvvetleri Komutanlığın döneminde, Genelkurmay Başkanlığın döneminde acaba kaç FETÖ’cüyü ihraç ettiniz? Önce bunu anlatması lazım. Söyle, “Şu kadar kişiyi ihraç ettik” de. Aynı şekilde -tabi şu anda rahmetli oldu- Yaşar Paşa döneminde kaç kişiyi ihraç ettiniz? Söyleyin, öyle bir şey yok. Geleyim başka yere. Askeri Mahkeme olayı çok önemli. Buradan eleştiri yapıyor. Askeri mahkemelerin hayatta olması halinde bu askeri mahkeme kalkıp da İlker Başbuğ’u yargılayabilir miydi veya Yaşar Paşa’yı yargılayabilir miydi? Birisi albay, birisi general, orgeneral, korgeneral. Şu anda FETÖ'den dolayı mahkum olanlara aldıkları cezaları askeri mahkeme verebilir miydi? Bugüne kadar benim bildiğim bir İlhami Erdil Paşa, kuzey deniz saha komutanıydı- yargılanmış, ağır bir ceza almış ve bütün apoletleri sökülmüştü. Bir onu bilirim. Onun dışında, üst düzey bir komutanın askeri mahkemede albay vesaire bunlar tarafından yargılandığı ve böyle ceza aldığını görmedim.

- Şimdi biri de diyor ki “ben şu anda onun adına konuşuyorum.” Diyen kim? Bakıyorsunuz CHP’nin grup başkanvekili. Sen ne zamandan beri Başbuğ'un avukatı oldun? Onun adına konuşuyorlar. Bırak da varsa avukatı konuşsun. Ve bu kişi parlamentoda. Aynı şekilde zaten Bay Kemal de konuşuyor. İstikamet aynı. Nasıl çıkacaklar buna bakıyorlar. Ben de çok açık net söylüyorum; buradan çıkamayacaklar. Tek güvenceleri şu anda bunlarla ilgili olan yasalar. Şimdi onlar bu yasalara güveniyor. Onu da söyleyeyim, bu yasaları da biz çıkardık kusura bakmasınlar. Ben şunu çok merak ediyorum; bunlar kontrollü darbe ile acaba ne dediklerini önce kendileri anlamışlar mı? Ben bunların kontrollü darbe ile ne dediğini anlamış değilim. Çünkü ben Kılıçdaroğlu'nun kontrollü darbe ile ne dediğini anladığını zannetmiyorum. Çıkıp bunu izah etmesi lazım.

- Bunlar özellikle 15 Temmuz'da zaten gerekli cevabı aldılar. Ve milletimiz de bu konularda artık çok ciddi bir deneyimi şu anda kazanmış durumda. Yani böyle bir şey olduğu anda artık bizim milletimiz “kapıdan dışarı çıkalım mı çıkmayalım mı” demez. Elinde neyi var neyi yok herkes meydanlara dökülür. Bunun en güzel cevabını 15 Temmuz'da verdik. Bundan sonra da ben milletimin aynı şekilde karşılık vereceğine olan imanım kesinlikle tamdır. Kaldı ki biz, Marmaris’ten Hande Hanım’ın bizimle telefon bağlantısına verdiğimiz cevapla beraber herkesi meydanlara davet ettik. Milletimizi meydanlara davetimize hakikaten milletimiz aynı kararlılıkla cevap verdi ve meydanlara döküldü. Biz de oraya geldik. Ama Bay Kemal o tankların arasından sıyrılıp gitti. Biz ise meydanda, havalimanında halkımızla beraber olduk. Üstümüzden F16'lar uçuyordu. Üstümüzden helikopterler uçuyordu. Ama biz orada vatandaşımız ile beraber durduk. Herhangi bir yere gitmedik. Bay Kemal, “nereye kaçarsak kaçalım bizi kovalayacakmış!” Ya sen daha o akşam kaçtın. O akşam sen havalimanından hemen Bakırköy’e kaçtın. Bir de utanmadan sıkılmadan ne diyor? Benim haberim olsaydı “ben de beklerdim” diyor. Millet orada neyi bekledi? Onun için bana göre bu millet artık bu darbelere ve bu tür gelişmelere karşı çok daha kararlıdır. İnanıyorum ki darbe heveslilerine milletimiz gereken cevabı da meydanlarda farklı bir şekilde verebilecek bir güce, bir potansiyele, bir imana sahiptir.

- İş Bankası’ndaki CHP hisseleri... Bu konu ile ilgili şu anda çalışmaları birinci derecede Nurettin Canikli Bey yürüyor. Bu hafta MKYK toplantısında bizlere bir sunum da yaptı. Dedik ki bu işi biraz daha olgunlaştıralım ve olgunlaştırmanın ötesinde bir de hukuki işlerle ilgili bir kurul kuralım. Hukukçu arkadaşlarımızla beraber de bu çalışmayı tam manası ile hukuki bir zemine oturtalım dedik. Zannediyorum birkaç hafta içerisinde onun neticesini de kendilerinden alacağız. Fazla geciktirmeye niyetimiz yok. Vakit kaybına tahammülümüz yok.

- Futbol Federasyonu'na yönelik eleştiriler... Tabi öncelikle son viraja girilirken hakikaten böyle bir rekabetin olması çok güzel bir şey. Sevindirici de. Fakat Federasyonun bu noktadaki attığı adımlarda tarafgirlik içerisinde olduğuna ben ihtimal vermiyorum. Nitekim aldıkları kararlarla şu son 3-4 maça yönelik adil davrandıkları da ortada. Bugüne kadar bu tür maçlar zaten pek de federasyona gelmezdi. Hakemler düdüğü çalmıştı iş bitmişti, böyle bakıyorduk. VAR sisteminin de tabi eksileri var, artıları var. Bazı yerlerde bakıyorsunuz, hakikaten isabetli kararlar çıkıyor. Bu sürecin daha geçiş dönemi olduğunu düşünüyorum. Geçiş döneminde bu tür eksikler olabilir. Zaman içerisinde sistem tam anlamıyla oturacaktır. Ben bir Fenerbahçeliyim, aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Yüksek Divan Kurulu üyesiyim ama özellikle arkadaşlarıma yönelik sarf edilen hakaretamiz ifadeler yenir yutulur şeyler değildir. Bir defa bu ülkeye hizmet veren bakan arkadaşlarımızı kalkıp da bu işin içine bulaştırmak çok ciddi bir yanlıştır. Kulüplerimizin yöneticilerinin bu konuda bir defa çok dikkatli olmaları, tribünlerdeki gelişmelere sahip olmaları lazım. Biliyorsunuz zaten sosyal medyada da bu tür hakaretlerin, iftiraların cezalandırılmasına yönelik bazı kararlar var. Sosyal medyada da bunların bedelini ödetmeden bu işi bırakmayız. Kalkıp bilip bilmeden, herhangi bir bakanımız hakkında “filanca kulübü şöyle destekliyor, herhangi bir kulübe karşı şöyle bir tavrı var” gibi yaklaşımları bizim kabullenmemiz mümkün değil. Ben bir ay kadar önce Kulüpler Birliği toplantısında bütün başkanlar oradayken söyledim, “arkadaşlar sizden bir ricam var; lütfen siyaseti bu işe karıştırmayın ve bizi bu işlerin içerisine bulaştırmayın” dedim. Biz bütün başkanlara orada bunu demişken, buna rağmen kalkıp da bu tür açıklamaların yapılması bizi ciddi manada üzer ve buna karşı da biz sessiz kalamayız. Şampiyonluk kimsenin tekelinde değil. Bu sene sen olursun, bir sonraki sene başkası olur. Bir de şu var onu da söyleyeyim. Kalkıp da benim arkadaşlarım “bu sene filanca kulüp şampiyon olacaktır, ya da olmalıdır veya temenni ediyorum” diye asla söylememelidir. Bizim tarafsızlığımız burada büyük önem arz ediyor. Biz tarafsızlığımızı korumalıyız. Biz bu ülkeyi yönetenler olarak tarafsızlığımızı korumalıyız. Ben mesela lig maçlarına asla gitmem. Söz konusu değildir. Ama diyelim ki Fenerbahçe, Trabzonspor, Başakşehir ya da diğer takımlarımız… Bunların uluslararası herhangi bir müsabakası olduğu zaman oralara gitmeyi de milli bir görev telakki ederim. Bu konudaki hassasiyetimiz önceliklidir. Sporda bunlara dikkat etmemiz lazım. Ligin de artık son virajında kim şampiyon olursa olsun, hep beraber alkışlamamız lazım. Ondan sonra da inşallah hepsine uluslararası müsabakalarda destek vermemiz lazım.
 

Editör: Haber Merkezi