Türkiye’nin; Yunanistan, GKRY İsrail, Mısır ve Fransa’dan oluşan bir ülkeler bloğuna karşı hedeflerini gerçekleştirdiği ifade edildi.

Türkiye’nin Afrika kıtasındaki etkinliğine ilişkin uluslararası kuruluşlar analizler yayımlamayı sürdürüyor. Son olarak İtalyan Uluslararası Siyasal Araştırmalar Enstitüsü (ISPI), “Türkiye'nin Libya Politikası: Yeni Esneklik, Yeni Hedefler” başlıklı bir analiz yayımladı.

M5 dergisinden Adem Kılıç’ın çeviri haberine göre, analizde 2019 ve 2021 yılları arasında kendini daha net bir şekilde gösteren Türkiye’nin Libya’ya yönelik dış politikası, birbiriyle bağlantılı üç etkinin parçası olmuştur.

Birincisi bu politika; Türkiye’nin Libya’daki finansal, enerji, siyasi, askeri (deniz ve hava üsleri) ve jeopolitik çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır.

İkincisi bu politika; Türkiye’nin genel olarak MENA bölgesinde ve özelde Kuzey Afrika’daki nüfuz için rakip Arap güçleriyle (BAE ve Mısır) devam eden güç mücadelesinin bir parçasıdır.

Üçüncüsü bu politika; Türkiye’nin daha geniş Doğu Akdeniz politikasının bir parçasıdır.

Türkiye; Yunanistan, Kıbrıs, İsrail, Mısır ve Fransa’dan oluşan bir ülkeler bloğuyla karşı karşıya. Aslında, Türkiye’nin Kasım 2019’da Libya’nın BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) ile imzaladığı iki mutabakat zaptı (Akdeniz’de deniz yetki alanları ve güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması) tamamen Libya ile ilgili değil Doğu Akdeniz ile de ilgiliydi.

Ankara, bu anlaşmalar ile Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan bir enerji ve güvenlik düzeninin ortaya çıkışını baltalamak istedi. Bu anlaşmadan sonra Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa arasındaki gerilim de arttı.

Türkiye, güçlü müdahalesiyle başlangıçtaki hedeflerini büyük ölçüde gerçekleştirdi. Bu hamlesi ile çatışma haritasını yeniden tasarladı ve GNA’ya olan etkisiyle neredeyse tam kontrol sağladı.

Olayların bu şekilde gelişmesi Türkiye’yi önceliklerini yeniden değerlendirmeye ve yeni hedefler belirlemeye yöneltti. Ayrıca, Libya’da Abdul Hamid Dibeyde’nin başbakan olarak görev yaptığı yeni bir geçici hükümete yol açan BM destekli görüşmeler, Türkiye’yi bu ülkedeki politika önlemlerini yeniden değerlendirme ve önceliklerini yeniden düzenleme konusunda motive etti.

İnşaat sektöründe yer alan bir iş adamı olan Dibeyde, Türk iş çevrelerine çok yakındır. Üstelik Libya’daki Türk nüfuzunun kalesi olan Misrata’dan olan bir kişidir. Sonuç olarak yeni geçici hükümet de Türkiye için iyi bir haber. Ancak BM süreci ilerledikçe, Türkiye muhtemelen daha fazla baskıyla karşı karşıya kalacak. Askeri varlığı, üsleri ve anlaşmaları da bir sorun haline gelebilir.

Peki bu yeni tablo göz önüne alındığında, Ankara’nın bu aşamadaki hedefleri nelerdir? Ve Libya’daki varlığını gelecekte ne bekliyor?

Türkiye’nin bu aşamadaki birincil kaygısı, GNA ile imzaladığı anlaşmaların (özellikle Sarraj başbakanlığı sırasında) GNA’nın iç yapısındaki değişikliklerden etkilenmemesini sağlamak olacaktır. Çünkü Türk-Libya deniz anlaşması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Türkiye, ekonomik enerji kazanımlarını korumanın yollarını arayacak ve bu alanlarda GNA ile imzaladığı bir dizi anlaşmayı koruyacaktır.

Siyasi olarak Türkiye, Doğu Libya ile iletişim kanalları kurmanın ve Mısır ile bir “modus vivendi” (geçici anlaşma) bulmanın yollarını araştıracaktır. Bu nokta, Türk-Mısır normalleşme müzakerelerinin kaderi için özellikle önemlidir. Aslında Türkiye, Kahire ile görüşmelerinde Doğu Akdeniz’e öncelik verirken, Mısır ise Ankara ile olan ilişkilerinde Libya’ya öncelik veriyor. Hal böyle olunca, Türkiye’nin Libya ile ilgili dış politikasında esnekliğe yer var. Güvenlik düzeyinde Ankara, askeri eğitimler, ordu inşası ve güvenlik sektörü reformu yoluyla GNA’nın askeri kapasitesini güçlendirmeye çalışacaktır .

Stratejik düzeyde Türkiye, Libya’daki askeri üslerinin, yani el Watiyya hava üssü ve Misrata deniz üslerinin kapasitesini artırmaya devam edecektir.Her halükarda Türkiye, güvenlik sektörü reformu, kurumsallaşma ve ordu kurma çabaları yoluyla Libya’daki etkisini kurumsallaştırma stratejisini iki katına çıkaracaktır. Özellikle askeri eğitim ve ordu inşası Türkiye için düşük maliyetli ama etkisi yüksek olan çabalardır. Mısır gibi birçok ülke, Türk askerinin Libya’dan çekilmesi talebini dile getirdi. Ancak bu geri çekilmeyi diğer yabancı savaşçıların Libya’dan çekilmesine bağlayacak. Rus Wagner savaşçıları dahil.

Türk kuvvetlerinin geri çekilmesi söz konusu olduğunda Ankara, Libya’nın BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) ile yapılan anlaşmaların sonucu olarak Türk kuvvetlerinin Libya topraklarında bulunduğu gerekçesiyle bu fikre direnmeye devam edecektir. Diğer bir deyişle Türkiye Libya’da kendi askeri ve stratejik ayak izini sürdürmekte daha kararlı olacaktır.”

Editör: Haber Merkezi