Türkiye'de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi tarihi ilklere imza atan Demirağ, İstanbul Boğazı üzerine köprü ve Keban Barajı'nın yapılması fikirlerini gümdeme  getirmişti.

“Göklerine hâkim olmayan milletlerin yerlerde sürüneceğine, daha doğrusu yerin dibinde çürüyeceğine kâni bulunduğum cihetle bundan üç buçuk sene evvel bütün personelini, levazımatını tedricen vatanın sinesinden belirtecek ve memleketin ihtiyacına tamamen cevap verecek büyük bir tayyare endüstrisi kurmak tasavvurunda bulundum.”

Prof. Dr. Muhittin Şimşek, Türk havacılığının unutulmaz ismi Nuri Demirağ'la ilgili ölüm yıldönümünde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Türk havacılığının unutulmaz ismi: Nuri Demirağ

ŞİMŞEK'İN YAZISI ŞU ŞEKİLDE;

Cumhuriyet dönemi sanayileşmesinin sembol isimleri vardır.

Şakir Zümre, Nuri Kıllıgil, Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ…

Demirağ’ı diğerlerinden ayıran unsur, çabalarının bireysel değil kurumsal oluşudur. Bir döneme damga vuran, Türkiye’nin en zengin adamı olan, bu müteşebbisi yazık ki genç nesle tanıtamadık.

13 Kasım onun ölüm yıldönümü. 1957 yılının 13 Kasım’ı…
***
Cumhuriyetin ilk yılları,

Yokluk ve yoksulluk had safhada.

Enerji, sanayi, üretim yok denecek kadar az.

Olanlar da yabancıların elinde.

İliklerimize kadar sömürüyorlar.

Yol yok, elektrik yok.

Maden var lakin işleten yok.

***

Sermayedarın olmadığı,

“Toplu iğne bile yapamayacak kadar sanayileşmeden “ mahrum olduğu iddia edilen 1930’ların Türkiye’si.

Anadolu’nun ücra köşesinden, Divriği’den çıkan bir müteşebbis, ilk kez ihaleye bir “yerli”nin girmesi sonucu 6 km. lik demiryolu inşaatını alıyor ve başarıyla tamamlıyor.

Çalışması ve dürüstlüğü göz dolduran bu yeni müteahhit, peyderpey diğer ihaleleri de alarak binlerce insanın emeği ile 10 sene gibi bir sürede 1147 km. demiryolu inşaa ediyor.

Türkiye’nin en zengin adamı olarak “Bu ülkeden kazandığımı, yine bu ülkeye yatırmalıyım” düşüncesi ile ülkeyi bir uçtan bir uca “Demirağlarla” örmekle  kalmayıp, ülkenin ihtiyacı olan uçakları üretiyor.

Sahibi olduğu bugünkü Atatürk Havalimanının arazisinde “Gök Okulu” açıp gençleri pilot olarak yetiştiriyor,

1931 yılında İstanbul’a ilk boğaz köprüsü projesi yapıp, kaynağını buluyor,

Divriği’nin bir maden yatağı olduğunu, yaptırdığı araştırmalarla 14 çeşit madenin çıkarılması için teşebbüslerde bulunuyor,

Yine 1930’lu yıllarda, Ülkenin bu madenleri işletmesi için gerekli enerjinin olmadığının farkına varıp, “Keban Barajı” projesini gündeme getiriyor, kaynağını buluyor.

Karabük Demir Çelik fabrikası, TBMM binası, Çimento Fabrikaları, İzmit Kağıt Fabrikası, Bursa Sümerbank Merinos Fabrikasını yapıyor,

İlk paraşüt imalatını yapıyor,

Çok partili sisteme geçen Türkiye’de  ilk muhalefet partisini, Milli Kalkınma Partisini kuruyor,

İlk özel Radyo istasyonu yatırımını yapıyor,

Elektrik santrali kurmak istiyor,

İstanbul’un en büyük doğum hastanesini yapmak istiyor,

Erzincan depreminde devletten önce bölgeye gidip, yaralara merhem olmaya çalışıyor,

Onlarca hayır yatırımı; okul, çeşme, cami yaptırıyor...

Daha niceleri...

***

Ülkenin baştan başa imarı ve zenginlikleri ortaya çıkarmak için otuz yıl içerisinde olmayacakları oldurmuş, imkansızları başarmış.

Yani yapmıştı,

Üretmişti...

Her yaptığı dünyada ses getirmiş, ancak sesini Ankara’ya duyuramamıştı.

Kale gibi kapılar, her seferinde Nuri beyin yüzüne kapatılmıştı.

“Eğer kazandığımı yemeye kalksam yedi ceddime yeter. Ama ben ülkenin ceddini düşünüyorum” diyordu.

“Fakirlik bu ülkenin kaderi değil!” diyordu,

“Bu ülke zengin olmalı, üretmeli” diyordu...

Diyordu da, kulaklar sağır olmuş, sesini duyuramıyordu.

Anadolu’nun bağrından çıkmış bu “Öncü” insan, dönemin “Kifayetsiz muhterisler”i tarafından engelleniyor, “hadd bildiriliyor” , “öteleniyor”, “yeşertilmiyordu...

Hayatını bu millete faydalı olmak için geçirmiş “ilklerin adamı”, her engellenişte kendi kendine sormuş;

“Niçin?...”

Ümitsizliğe düşmeden, her engellenmede yeniden başlamış mücadeleye...

***

Sonuçta, Türkiye’nin en zengin iş adamı olan Nuri Demirağ, ölürken kızına “ Otuz yıl geç dünyaya gelseydim Türkiye’nin kaderi değişirdi” diyecektir.

Bugün durup düşündüğümüzde, bütün bu engellemeler, ne adına yapıldı?

Kıskançlık, devletçilik, öngörüsüzlük, nemelazımcılık, burun kıvırmacılık, “ben... sadece ben...” demecilik,

Ne derseniz deyin!..

Aklınızdan geçeni biliyorum,

Hadi onu da siz deyiverin....

Editör: Haber Merkezi