Türkiye'nin önde gelen deprem uzmanlarından Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, depremle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Naci Görür, Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularını yanıtlarken, şu ifadeleri kullandı:

- Ülkemiz bir deprem ülkesi olarak, dünyada ilk 10’un içinde. Dolayısıyla, sürekli depremlerin olması bir yer bilimci için doğal. Endişe etmek yerine olaya bilimsel baktığımızda tecrübemiz de artıyor. Ama tabii bir de afet boyutu var. O zaman da elbette tedirgin oluyoruz. Bu tedirginlikten dolayı da mümkün mertebe topluma, insanlarımıza yararlı olmaya, deprem konusunda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Merkezi yönetimi ve yerel yönetimi harekete geçirme konusunda uğraş veriyoruz. 

- Minimum 7.3 deprem geliyor, şakası yok. İstanbul gibi yapı stokunun yüzde 60’ının zafiyet içinde olduğu bir yerde bunun sonuçları çok büyük olacak. 

- Kocaeli’de deprem oldu, 20 bin kişi öldü. Yarın İstanbul’da bunun kat be katı olursa, dönüp, “20 senedir bu adamlar bağırıyor, siz ne yapıyorsunuz” demezler mi? 

- Amacımız bir kenti deprem güvenli hale getirmek. Kent, sadece yapı stokundan ibaret değil. Bir kentin olmazsa olmaz bileşenleri vardır. En başta yönetim; afet ve risk yönetimi konusunda eğitilmiş olmalı ki gerekli kararları alsın. İkincisi yönetimin afet ile baş edebilecek, zararlarını azaltabilecek donanımı, kurum ve kuruluşlarıyla koordinasyonu sağlamış tedbirli bir yapı olması lazım. Kazmayı alıp gitmeden buraları hazırlayacaksınız. Şunu da belirtmem gerekir: Halka rağmen hiçbir şey yapamazsınız. Halk söylenenlere uygun davranmadığı sürece zararı azaltamayız. Dolayısıyla ne yapması gerektiğini refleks haline getirircesine biliyor olacak. Broşür dağıtmakla olmaz. Televizyonlarda en çok izlenen saatlerde kamu spotları yayımlanmalı örneğin. 

- İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Yine resmi rakamlara göre bu yapı stokunun yüzde 60’ı mühendislik hizmeti görmemiş. Planı, projesi, hesabı, kitabı, statiği, temel etütleri yapılmamış… Yani bunları oradan, buradan gelen, bu işi bilmeyen müteahhitler kafasına göre yapmış. Ya da her seçim öncesi vatandaş bir kat yapmış, sonra getirip bir kat daha çıkmış… Öyle olunca 900 bin bina deprem güvenli değil. Büyük bir risk altındayız.

- Depremin ne zaman olacağı bilinmez ancak bir periyot olarak söylenebilir. Bilimsel olanı şu: Burada bir fay ve bu fayın bir deprem üretme tekerrür periyodu var. Diyelim ki bu fay üzerinde sen jeolojik ve tarihi dönemde olmuş depremleri araştırıp ortaya koyarsın. Jeolojik dönemde -biz buna paleosismoloji diyoruz- o fayı kesecek şekilde, dik hendekler kazıyoruz, o hendeklerde araştırma yaparak gerçekleşen depremin toprakta, taşta izlerine ulaşıp, o izleri yaşlandırarak ne zaman olduğunu buluyoruz. 

- Bir yerde uzun dönemde deprem olmuyorsa, devamlı hareket de varsa endişe etmeye başlarız. Elazığ’da 1874-1875’te biri 7.1, diğeri 6.8 büyüklüğünde deprem oldu. Yani 145 senedir orada deprem olmamış. Hep uyarıyordum, nitekim oldu. 

- Mesela Maraş Türkoğlu civarında en son deprem 1513’te olmuş, 7.4 şiddetinde… Sene 2020… 500 küsur sene geçmiş, burada deprem eli kulağında olabilir. 

- Marmara’nın altındaki fay, 1999 depreminde aşırı yüklendi. Anadolu’nun büyük bir kısmı Kuzey Anadolu Fayı boyunca Marmara’ya doğru 5.5 metre hareket etti. Marmara’nın altındaki kabuk kırılmadı, eğer boydan boya kırılsaydı, aynı yayın boşalması gibi olacaktı. Yani stresi kaybolacaktı. Halbuki Anadolu levhası 5.5 metre Marmara’ya doğru gelince kırılmadı ama deforme oldu. Aşırı stres yüklendi. Anadolu, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fayları boyunca Yunanistan’a doğru hareket ederek yılda 2.5 santim yaklaşıyor. Her sene koca Anadolu levhası Marmara’nın altındaki kabuğa 2.5 santime denk gelen stresi yüklüyor. Demek ki 1999’dan beri aşağı yukarı yarım metreye denk gelen stres daha yüklemiş. Kırılmamış, zemberek gibi duruyor. Bu devam ettikçe, çat diye burayı kıracak, deprem olunca rahatlayacak. Dolayısıyla Marmara’nın altındaki kabuk aşırı stres biriktirmiş durumda ve kırılmayı bekliyor. 
 

Editör: Haber Merkezi