MEHMET KANCI

Fırat Kalkanı-Zeytin Dalı ve Barış Pınarı üçlemesiyle güneyinde oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu akamete uğratan Türkiye, 2019 yılının son günlerinde, Akdeniz ve Orta Doğu'daki kuşatma girişimine karşı taşları yerinden oynatan cevaplar vermeyi sürdürüyor. Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım'da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırasını, Aralık ayında Katar-KKTC-Libya hattında atılan adımlar izledi. Gelişmeler, Mustafa Kemal Atatürk'ün 23 Ağustos 1921'de başlayan ve 22 gün süren Sakarya Meydan Muharebesi'ne damga vuran sözünü hatırlatır nitelikteydi. "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır" felsefesi, Türkiye'nin bugün Katar'dan başlayarak Kıbrıs adasını kat eden ve buradan Libya'nın başkenti Trablusgarp'a kadar uzanan bir hattı işaret ediyor.

Sakarya Meydan Muharebesi esnasında Anadolu topraklarının var olma mücadelesini temsil eden bu söylem, küresel mücadelenin kaotik bir boyuta ulaştığı günümüzde, Türkiye'nin savunma hattını jeopolitik düzlemde daha geniş bir yüzeye yayma ihtiyacını elzem hale getirdi. Bu sathın bir ucunu Girit adasının batısı ve güneyini kapsayan Akdeniz Kalkanı, diğer ucunu ise İran Körfezi kıyısında tüm dünyanın ve özellikle enerji piyasalarının gözünü diktiği Hürmüz Boğazı'na bakan Katar'daki "Türkiye-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı Karargâhı" oluşturuyor. Bu sathın en güney ucunda ise şu anda Hint Okyanusu kıyısındaki Somali'nin başkenti Mogaşidu'daki "Somali Türk Görev Kuvvet Komutanlığı" yer alıyor.

27 Kasım'da Türkiye ile Libya'nın denizden komşu olduğu tescillenirken, Katar'daki Halid Bin Velid Kışlası'nda müşterek karargâhın açılışı 14 Aralık günü yapıldı. Bu hamlelere 16 Aralık günü, Katar'dan Libya'ya uzanan zincirin en hassas noktasını birbirine bağlayan halka eklendi. Dalaman'daki Deniz Hava Üs Komutanlığı'ndan havalanan Bayraktar TB2 İnsansız Hava Aracı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Geçitkale Havaalanına indi. Yerli ve milli İHA'nın dört saatlik uçuşu, yalnızca Kıbrıs adasında değil, Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri yakından takip eden uluslararası toplumda da yankılandı. Türk İHA'sı KKTC'ye varışının ardından da vakit kaybetmeden tekrar havalanarak aynı gün içerisinde bölgedeki ilk görev uçuşunu gerçekleştirdi. Bu uçuş yalnızca Doğu Akdeniz'de sondaj faaliyeti yapan Türk gemilerinin korunmasına yönelik değildi. Aynı zamanda 17 Ekim'de Girit'ten kalkarak Kıbrıs üzerinde uçan ve Akıncılar Köyü yakınında KKTC hava sahasına tacizde bulunan üç Yunan F-16'sına da yanıt niteliğindeydi.

KIBRIS'TA İKİNCİ TOKAT

Yunanistan aynı günlerde, 19 yıl aradan sonra F-16 savaş uçakları ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin düzenlediği "Atsalino Velos (Çelik Ok) Tatbikatı'na" da katılarak Doğu Akdeniz'de başlattığı tahrikleri sürdürmüştü. Türkiye'nin bu hamleye bir İHA ile verdiği karşılık, Yunanistan kamuoyunu altüst etmeye yetti.

KUŞATMAK İSTERKEN KUŞATILANLAR

Türkiye'nin Geçitkale'ye İHA indirmek gibi basit bir hamlesinin dahi panik doğurduğu Yunanistan-GKRY cephesi, Mısır ve İsrail'i de yanlarına alarak Türkiye'yi kuşatma gayretleri esnasında kendilerini kuşatılmış halde bulmak üzereler

Türkiye ile Libya'daki meşru hükümet arasındaki ilişkiler yalnızca deniz sınırlarının belirlenmesi ile sınırlı kalmadı. 2012 yılında imzalanmış olan anlaşmanın yenilenmesi olarak değerlendirilen bir kritik adım daha atıldı. Türkiye-Libya Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı'na sunularak TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Bu muhtıranın yasalaşması ile iki ülke arasındaki işbirliğinde bazı dikkat çekici adımlar hayata geçirilecek. Bunlardan biri "Türkiye ve Libya'da müşterek bir Savunma ve Güvenlik İşbirliği Ofisi" kurulması. Ayrıca iki ülke silahlı kuvvetleri arasında; eğitim, teknik bilgi, destek geliştirme, bakım, onarım, kurtarma, imha, liman ve müşavirlik desteği sağlanacak. Mülkiyeti elde olmak kaydıyla, kara, deniz ve hava araçları, teçhizatı, silahları, bina ve arazi (eğitim üsleri) tahsisi yapılacak. Ayrıca, kabul eden tarafın davetiyle, tarafların sınırları içerisinde, Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde bulunan kara, deniz, hava kuvvetlerinin faaliyet alanlarına yönelik müşterek olarak askeri planlama, tecrübe aktarımı, eğitim ve öğretim faaliyetleri düzenlenecek. Sadece bu maddeler dahi, Türkiye'nin İran Körfezi'nden Akdeniz'in ortalarına kadar genişlettiği mücadele sathında atacağı yeni adımın sinyallerini vermeye yetiyor.

KATAR-KIBRIS-LİBYA SAVUNMA ZİNCİRİ

Katar'daki müşterek karargâh, Irak ve Suriye'deki sınır ötesi ileri harekat üsleri ve Geçitkale'de konuşlu insansız hava araçlarından oluşan bu güvenlik zincirine stratejik denizaşırı çıkarların savunulması doğrultusunda Libya'da yeni bir halka eklenmesi de gündemde. Libya'daki meşru hükümeti devirmek için Nisan ayından bu yana girişimlerde bulunan ve başkent Trablus'u ele geçirmeye çalışan General Hafter'e bağlı kuvvetler 12 Aralık'ta yeni bir saldırı başlattı. Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasındaki anlaşmanın hemen ardından başlayan bu saldırı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de talep olması halinde Trablus yönetimini korumak üzere asker gönderebileceği iddialarını gündeme getirdi.

LİBYA'DA TÜRK ÜSSÜNÜN ZAMANI

Türkiye-Libya Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasının yürürlüğe girdiği günden itibaren, BAE, Mısır, Fransa ve Rusya tarafından desteklendiği bilinen General Hafter kuvvetlerine karşı, UMH'nin askeri kapasitesini artırmak için en azından eğitim ve donatım maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin donanması ve kara unsurlarıyla el Hums-Zliten-Misrata üçgeninde konuşlanması yasal zeminine de kavuşmuş olacak. Türkiye milli silah sanayisinin ürünü olan İHA ve SİHA'larının yanında milli savaş gemilerini sahaya sürerek 100 yıl öncesinin hatalarından aldığı derslerle bugün Akdeniz'den Hint Okyanusu'na Libya'dan Somali'ye kadar dinamik bir savunma hattı inşa ediyor. Bugün de "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır" anlayışıyla çıkılan bu yolda o satıh artık tüm dünya denizleridir.

Editör: Haber Merkezi