Tarihin kaydettiği en enerjik ve hareketli milletlerin başında gelen Türk Milleti'nin yaşadığı maceralı geçmişinde büyük zaferlerle birlikte, yok olma noktasına kadar gelen mağlubiyetler ve yıkılışlar da vardır. Milli ülkülerin yönlendirdiği sürekli hareketliliğin doğal bir sonucu olan sürtüşme ve savaşlar, maddi ve manevi kazanımların yanında, çok sayıda ve çeşitte düşmanlıklar da kazandırmıştır. 

Ülkü Ocakları'nın internet sitesinde de belirtildiği gibi zaferlerle yükselen ve yücelen varlığımız ciddi mağlubiyetlerle de tehlikeye düşmüştür. Türk tarihindeki hem nitelik hem de nicelik açısından en muhteşem devlet olan Osmanlı Türk İmparatorluğu , 600 yıllık ömrünü tamamladığında 1. Dünya Savaşının galipleri bizi Anadolu'dan tasfiye etmenin son düzenlemelerini yapıyorlardı. 

Böylece, Batı kendisini yüzyıllardır sıkıştıran Türk baskısından ebediyen kurtarmış olacaktı. Başka bir ifadeyle, Türk Millet'ini Avrupa'dan sonra da Anadolu'dan kovarak, Kafkaslar'ın doğusuna sürmeyi amaçlayan Batı'nın kadim "Şark Politikası" amacına ulaşmış olacaktı. Diğer taraftan başsız kalan İslam Dünyası rahatlıkla parsellenip sömürülebilecekti.

VOLKAN PATLADI

Fakat Türk milleti tarihin derinliklerinden getirdiği ve binlerce acı tecrübenin ateşinde pişirerek olgunlaştırdığı var olma ve bağımsız yaşama irade ve arzusunu, belli aralıklarla patlayan bir volkan gibi tekrar gün yüzüne çıkarmasını bilmiştir. Bu milli volkanın şartları oluşunca yer yüzüne çıkışını sağlayan kılavuz bozkurt olan Mustafa Kemal Atatürk Türk Milliyetçiliğinin büyük Başbuğlarından biridir. 

'Türkler' diyor Atatürk, 'İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... ''

Atatürk'ün, 'akla, fenne, ilme uygun...' dediği, dinin özünü teşkil eden Kur'an'ın anlatılması gerekiyordu. 

Atatürk, Kuran'a olan bağlılığını onu 'Kitab-ı Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap) diye tanımlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu.

Atatürk özel sohbetlerinde pek çok kez dindar olmanın gerekliliğinden, Peygamber Efendimiz'in hayatından, Asr-ı Saadet ve Hülefayı Raşidin (dört halife) dönemlerinden, dinimizin yüceliğinden, Allah'ın kudretinden söz etmiştir. İslam Dininin son ve mükemmel din, Peygamberimiz (sav)'in de son peygamber olduğunu her fırsatta vurgulayan Atatürk, ulusuna da dindar olmayı, dinini öğrenmeyi öğütlemiştir.

Din eğitiminin öneminin de farkında olan Atatürk, bu eğitimin okullarda verilmesi gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

''Her fert din ve diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız. ''

Atatürk, dinimizin akıl ve mantığa uygun olduğunu da aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir:

''Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. ''

Bu kadar dinini seven, askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, karalamaya kalkanlar ancak kendi sığ sularında boğlup kalırlar.

TÜRK TARİHÇİLERİNE DÜŞEN 

Biz kaynaklardan ulaşabildiklerimizi sizlere aktarabiliyoruz. Ancak bunların çok sınırlı olduğunu hemen ifade etmek durumundayız. Bu konuda asıl hizmet verecekler, konuya profesyonel olarak eğilebilecek Türk tarihçileri ve hadis-i şerif uzmanları olacaktır şüphesiz. Bizim yaptığımız, bir kibrit yakmaktan öte değildir. Ehil eller harekete geçerlerse tarihimizde karanlık kalmış noktalar aydınlanmış olacaktır.

Yazı dizimize Ulu Önder Atatürk'ün sözleriyle son veriyoruz: "Türk Milleti'nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir... Türk Milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk Milleti'nin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. 

Türk Milleti'nin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır...'' VE ''TÜRK MİLLETİ'NİN MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR."  
 


 

Editör: Haber Merkezi