Avusturya Büyükelçiliğine atanması sonrası Ülkücü camiadan tepki gören Ozan Ceyhun kendini savundu. Ceyhun, "Hiçbir kanıt olmaksızın sadece dedikodu ve söylenti üzerinden suçlu ilan edilmesi vicdanla, adaletle bağdaşmaz" dedi.

- (Gençlik yıllarında, ülkenin kurtuluşunun, yükselmesinin, zenginliğinin ve kudretli olmasının sol bir siyasal programdan geçtiğini düşündüğü için sol çizgide hareket ettiğini ve çeşitli demokratik siyasi eylemlerde bulunduğunu anlatan Ceyhun) Şu hususu tüm açıklığı ve kesinliği ile ifade etmek isterim ki hiçbir insana zarar vermek, hele ki canına kıymak gibi bir eylemin doğrudan ya da dolaylı olarak asla içinde bulunmadım.

- Kendisini hiç tanımadığım (1980 yılında öldürülen ülkücü) Sayın Mustafa Eroğlu'nun şehit edilmesi hadisesi ile bu konuda suçsuzluğum kanıtlanmış olmasına rağmen hala adımın zikredilmesini üzüntüyle, esefle, bu kadar rahat ve pervasız bir şekilde masum bir insanın hakkının ihlal edilebilmesini de hayret ederek izlemekteyim.

- O dönem de bugün de 80 öncesi Türkiye'de ülkücü ve solcu gençlerin safları ayrı olsa bile yöntemleri birbirine muhalif ama en azından soyut düzeyde amaç olarak aynı yerde, memleket meselesinde buluşan, soylu insanlar olduklarını düşündüm, buna inandım.

- O dönemde şüphesiz birbirleriyle mücadele eden bu insanlar birbirleri hakkında bazen gerçek, bazen gerçekle ilgisiz, şayia ve dedikodu düzeyinde karşılıklı ithamlar dile getirebiliyor, buna inanıyorlardı. Ancak hakikat, bütün bu ithamların ötesinde vesikalardadır, kayıtlardadır. Özellikle 1977 yılı kastedilerek adımın anıldığı menfur hadisenin yaşandığı iddia edildiği dönemde ben 16 yaşında bir insandım. Şahsen doğduğu günden 59 yaşımda olduğum bugüne kadar Adanalı olmama rağmen bir Adana Yurdu'nun da nerede olduğunu hiç bilmedim ve bilmiyorum.

- (Mustafa Eroğlu'nun hayatını kaybettiği saldırıya ilişkin) 12 Eylül Sıkıyönetim Mahkemesi nezdinde benim adımı işkence altında zorla söylediklerini söyleyen iki kişinin beraat etmelerine rağmen ben bu konu nedeniyle mağduriyet yaşadım. Bu konuda bir gençlik hatası yaparak, 'demokrasinin ve hukuk devletinin tüm kurallarının çiğnendiği bir Askeri Darbe Mahkemesi tarafından haksız yere suçlanmamı onur meselesi yaparak, darbeci bir rejimin mahkemesine çıkıp o mahkemenin hakimlerine suçsuz olduğumu söylemeyi kendime yediremiyorum, çünkü suçsuzum.' dediğim için sivil bir mahkeme nezdinde beraatime karar verilmesi uzun zaman aldı. Bu konuda gençlik hatama kendim de kızmaktayım.

- (Uzun yıllar Avusturya ve Almanya'da yaşadığını belirten Ceyhun) Sosyal demokrat çevreci hareketlerde yer aldım. Avrupa Parlamentosu milletvekilliği yaptım. İnsanın hayatı herkesin kendisi için ayrı bir tekemmül, olgunlaşma sürecidir. Ben de bütün yaşadıklarım, bildiklerim, öğrendiklerim üzerinden bugün milli muhafazakar bir siyasetin ülkem ve insanlık için daha umut vaat edici, beklentileri gerçekleştirici bir potansiyel taşıdığına inanıyorum. İnsanların farklı siyasi görüşleri, hassasiyetleri olabilir ancak sanırım hakkı teslim etmek ve adil olmak konusunda bir temel ilke herkes için önemlidir, hayatidir, varlık nedenidir. Masum bir insanın, hiçbir kanıt olmaksızın sadece dedikodu ve söylenti üzerinden suçlu ilan edilmesi vicdanla, adaletle bağdaşmaz.

- Geçmişim ve hayatım itibarıyla herhangi bir vatandaşımızı rahatsız edecek, olumsuz etkileyecek herhangi bir yüküm sorumluluğum olsaydı milletim adına hiçbir göreve bugüne kadar talip olmazdım.

- Fakat hiçbir şekilde gerçek olmayan bir iddiayı esas kabul ederek davranmanın da adalete ve hakkaniyete uymayacağı muhakkaktır. İyi niyetli bir hassasiyet ifadesi olarak ortada bir kesinlik, gerçeklik, delil olmasa dahi suçlamalara katılmış olan insanlarımızı anlıyorum. Bunları geçmişin acılarının ortak duyarlılığı ve ifadesi olarak görüyorum. Fakat adalet ve hakikat, geçmişi de bugünü de iyi anlamak için hepimize rehber olmak zorundadır. Bu nedenle bu konuda dilerim artık bana sosyal medya üzerinden çeşitli iddialarda bulunanlar benim bu cevaplarıma ve samimiyetime inanırlar. Ve bu konuda hiçbir araştırma yapmadan, basın etiğine sadık kalmadan haber yazan gazeteciler de belki bu olaydan bir ders çıkarırlar.

- (Alman Federal Meclisi'nde Ermeni iddialarını içeren karar tasarısını oyladığı ve buna 'evet' oyu verdiği iddiaları) Alman Federal Parlamentosunda hiçbir zaman milletvekilliği yapmadığını ifade eden Ceyhun, "Bu nedenle de üyesi olmadığım bir parlamentoda bırakın Ermeni karar tasarısını, herhangi bir konuda oy kullanmam da mümkün değildir. Tam tersine Berlin'de Ermeni karar tasarısı Federal Parlamento'da oylanırken ben saat 18.00'de Alman televizyonunda karşıma oturtulmuş olan Ermeni Toplumu Başkanına ülkemi savunmakla meşguldüm. İsteyenler bunu izleyebilirler. Ve aynı anda Berlin Parlamentosu önünde Türklerin yaptığı bir miting vardı, o mitingin organizasyonunu yapanlardan biriyim.

- Yaşamım PKK'ya, Ermeni tasarısı gibi tasarılar peşinde ülkemize zarar vermek isteyenlere karşı mücadele etmekle geçti. Avrupa'da ülkesini seven, ülkesinin liderine sonuna kadar bağlı bir Türk olmanın her babayiğidin harcının olmadığını da defalarca kanıtladığım inancındayım.

- Gazetecinin herhangi bir insan hakkında çok ağır bir ithamda bulunmadan, bir de üstüne üstlük bu Ermeni meselesi gibi konularda da bu derece gerçekle ilişkisi olmayan iddialarda bulunmadan benimle konuşmasını bir gazetecilik etiği açısından doğru bulurdum. Ben de ona görüşlerimi açıklardım. İkna olurdu ya da olmazdı ama ondan sonra yazması adil bir tavır olurdu. Ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Bu iddialara inanan ve tavır alanlar arasında samimi olanlar olduğuna inanıyorum. Hepimiz o karanlık zor yılları yaşadık ve gerçekten böyle bir iddia ortaya atıldığında o yıllarda yaşayan insanlarda hassasiyet var; 'vay' diyerek bir tepki gösterebilirler. Bunu anlıyorum. Onlara da özellikle açıklama ihtiyacı duydum. Art niyetli olarak yapanlara diyebilecek bir şeyim yok. Zaten o konuda konuşmamın da bir anlamı olduğu inancında değilim.

- Yıllardır Avrupa'da FETÖ, PKK gibi terör örgütlerini ve onların yandaşlarına karşı mücadele ettiğim bilinen bir gerçek. Onlar tarafından da çok ağır suçlara maruz kalan bir insan olarak Avrupa'da yaşamımı sürdürüyorum. Bu nedenle de Alman politikasından bana yönelik olarak çok bedeller ödetildi. Bütün bedelleri ödedim, helal olsun. 'Ülkem için canım feda' diyerek bugüne kadar da bunları hiç dert etmedim. Almanya'da çok köprüler yıktım bu nedenle. Avusturya'yı da çok iyi tanıyorum. Avusturya politikasını, Adanalı olarak söyleyeyim, 'ciğerini bilirim' derler ya. Avusturya politikasının, medyasının gerçekten ciğerini bilen bir insanım. Cumhurbaşkanım, Dışişleri Bakanım, ülkem beni Avusturya'da görevlendirdiyse inanın ki gerçekten ülkeme çok yararlı olacağımı düşündükleri için ve ben de bunu bunu dört dörtlük yapacağına inanan, kendine güvenen bir Türk vatandaşıyım. Galiba bazıları Avusturya'ya gidip benim bu konularda ülkesini dört dörtlük temsil eden ve bu konularda yılmadan, usanmadan mücadele edecek bir büyükelçi olmam konusunda bir rahatsızlık duyuyorlar. Bu tabi üzücü bir durum ama bu konuda da yapılabilecek bir şey yok.

- Lütfen izleyin, görün. Ozan Ceyhun Avusturya'da neler yapacak, ondan sonra da benim üzerimde kararınızı verin.

- Elbette benim 17-25 Aralık'ta Cumhurbaşkanımızın yanında, olmam gereken yerde olmam, 15 Temmuz akşamı Ankara'da almam gereken tavrı almam ve bugüne kadar da aynı çizgiden hiç sapmadan Cumhurbaşkanımızın, liderimizin yürüdüğü yolda hiç tereddütsüz izinde yürümeye çaba göstermem belli ki bazı çevreleri rahatsız ediyor. Bunu anlayabiliyorum. O yüzden de bazı çevreler Cumhur İttifakına belki de zarar verebilmek amacıyla bu yöntemlere başvuruyorlar. Ben de elbetteki böyle bir mücadelenin içinde korkmak, kaçmak olmaz, karşınıza çıkıp doğruları anlatmakla yükümlüyüm.