Çoğumuz kırsaldan, köyünden, yurdundan büyük şehre göç etmiştir.
Çocukluk anılarını, anasını, babasını, toprağını bırakarak.
İş derdi, ekmek derdi bizi ata toprağımızdan koparmıştır.
Ve bu çalışma hengâmesi içinde birçoğumuz ata toprağını unutmuş 
Ziyaretlerini bile aylara, yıllara yaymıştır. Ama bırakmamak gerekir.
Anayı, babayı ziyaret akrabaları ziyaret mutlaka olmalı.
Yaş ilerlediğinde “KEŞKELERİ” yaşamamak için.

ÇANTA KÖYÜ

İşte bende ekmek uğruna köyünü terk edip nasibini gazetecilik 
Mesleğinde arayanlardanım.
Ama zaman içinde ayda bir de olsa iki de olsa mutlaka köyümü gittim.
Anamı babamı yakınlarımı hep gördüm hatırlarını sordum.
O keşkeleri hiç yaşamadım. Ama köyümün insanlarını göremedim tabii.
Çocukluğumun geçtiği misket oynadığımız, çelik çomak oynadığımız.
Koyun otlattığım, traktör kullandığım hatta atla çiftçilik yaptığım yerleri,
Bazen yağan karlarda kızak kaydığımız, çamurlu avlularda top oynadığımız yerleri
Hep hasret ve de içim acıyarak dolaştım.
Hala da gidiyorum. Çanta köyü güzeldir.
18 km’lik sahil şeridi, havadar yapısı, modern ve de güzel insanları ile.
Çanta Köyünün yerlisinin yüzde yüzü Selanik göçmenidir.
Onlar mübadele ile gelmemişlerdir.
Balkan savaşları sırasında Ata toprağı Selanik’e bağlı Karacaabat beldesi,
Yunan çeteleri tarafından sarılmış,3 bin nüfuslu köy kahramanları hendek kazarak 
Köyü savunmuşlar ve palikaryayı oraya sokmamışlardır.
Sonradan gelen harekât orduları onları kurtarmış, ordu komutanı;
“Burada kalırsanız sizi öldürürler” dediği için kış başlarında göç etmek zorunda kalmışlar,
Tasını, tarağını, öküzünü, atını, koyununu alarak bir Rum köyü olan Eski Çanta’ya gelmişlerdir.
Çoğu yolda soğuktan vefat etmiştir.
Rahmetli Fatma Teyzemde bu yolda soğuktan hayatını kaybedenlerdendir.
YABANCI OLURSUN
Eskiden büyüklerimiz yabanda çok kalırsan yabancı olursun derler.
Biz de meslek gereği hep dağda bayırda röportajda o ülkede bu ülkede haberde olduğumuz için
Yabanda çok kaldık.
Bunun sıkıntısını da büyük yengemin cenazesinde yaşadım.
Bende çok emeği olan Mihriye Yengem hakkın rahmetine kavuşunca son görev için gittim.
Cenaze taziyesinin yapıldığı cami avlusu çok kalabalıktı.
18 yaşında üniversite için ayrıldığım ve de 40 yıl sonra karşımda olan
 Köyümün güzel insanları taziye de bulunuyordu.
Başsağlığı dileyenler arasında bazıları;”Beni tanıdın mı?”.diyordu.
(Ben Tercüman gazetesinde çalıştığım köyümde de en çok okunan gazete Tercüman olduğu için
Beni çoğu gazetede ki resimlerimden tanıyordu hatırlıyordu).
40 yıl sonra tanımak ne mümkün ama ayıp olmasın diye;”Tanımaz mıyım!” diyerek
Öpüp sırasını savıyordum.
Yanında da ağabeylerim, akrabalarım ve de iki dönem köyümün belediye başkanlığını yapan,
Okul arkadaşım, sokak arkadaşım ve de yakınım Tahir Sert vardı.
Bu arada taziye için yanıma biri sokuldu, şişman, saçı dökülmüş üzerinde zabıta kıyafeti olan biri.
Başsağlığı diledikten sonra o da;”Beni tanıdın mı?” dedi.
Bende tanıdım dedim tabii.
Ama arkadaş tatmin olmadı;”Hadi oradan. Peki, ben kimim? “dedi.
Şöyle hafızamda bir suret dolaştırdım tanımanın kırıntısı yoktu.
Adamı kenara çektim;
”Ulan dedim belli ki benim çocukluk arkadaşımsın.
Aradan 40 yıl geçmiş. Saçın gitmiş kel olmuşsun, civan delikanlıyken,
Kıçın başın büyümüş seksen-doksan kiloluk bir adam olmuşsun,
Bu halinle beni bırak, karının karşısına kırk yıl sonra çıksan o bile seni tanımaz” dedim.
Güldü… Haklısın dedi.
Meğer benim kapı komşum Hamza’nın Mehmet’miş.
Aynı sıkıntıyı eski köy kapı komşumuz büyük ağabeyim Mahmut’un çocukluk arkadaşı
Rahmetli Nuri Ağabeyin oğlunda da yaşadım.
Bir iş gereği, Tahir Başkanla Silivri’de dolaşırken karşımıza CİVAN bir delikanlı çıktı.
Beni, Tahir’i sarıldı öptü.
Ama kim olduğu konusunda inanın en ufak bir fikrim yoktu.
Tahir tanıştırdı;“Bayzutların, Nuri ağabeyin oğlu Harun Akkan ”dedi. 
Tabii hafızada şimşek çaktı. Küçükük bir delikanlı olarak bıraktığımız 
Harun yeğenimiz şimdilerde Silivri Belediye Başkan yardımcısıydı.
Bir daha sarıldık. Harun’un, nostaljik sözleri de beni tekrar geçmişime o güzel ama zorlu
Çocukluk yıllarıma geri götürdü:
“Ağabey sizin sayenizde yüzmeyi gölde öğrenmiştim. Beyazıt Ağabeyimle birlikte
 Beni bağlar mevkiindeki o çamurlu dere gölüne az atmamıştınız”.
Rahmetli Beyazıt benim çocukluk arkadaşım, 
Ve de bir dakikamın ayrı geçmediği güzel bir insandı, ablası Perihan ise ilkokul sınıf arkadaşımdı.
Bir daha sarıldık.”Uzayan kol bizden olsun” diyerek
 Kendisine mutlaka bir çayını içmeye gideceğimi söyleyerek ayrıldık.
Özetle dostlar köyünüzü ata toprağınızı yakınlarınız akrabalarınızı,
Meslek-ekmek gereği göç etmiş olsanız da mutlaka ziyaret edin hatırlarını sorun.
Sormazsanız hem “KEŞKELERİ” yaşar hem de benim gibi
Yabanda olduğunuzdan dolayı ata toprağınızın güzel insanlarına yabancı olur
Yıllar sonra onları tanıyamazsınız bile