Küçülte küçülte hedeflerinin dibine inmiş Fenerbahçe, zorlu Antalya deplasmanında da "sıçramayan çekirge" görüntüsünden kurtulamadı...
 
Sahada iki takım vardı...
 
Biri, futbolu modern biz çizgiye taşımaya uğraşmadı, oyunu güzelleştirmek adına hiçbir çaba sarfetmedi. Neredeyse kalesinin önüne 10 adamla duvar ördü... Antalyaspor'du bu...
 
Fenerbahçe ise, kadrosu, oyun anlayışı, taktiği, kondisyonu zerre gelişmemiş, cılız gücüyle topa rakip alanda basmaya çalışan ama pozisyon bulma yaratıcılığından uzak bir tablo çizdi...
 
Bunca olumsuzluğuna karşın, Antalyaspor'a bir "teknik adam elinin değdiğini" görüyordunuz... Hoşunuza gitmese de bir taktik anlayış içinde makine gibi çalışıyorlardı...
 
Fenerbahçe'de ne yazık ki, Ersun Yanal etkisini göremedik yine...
 
Tribündeki adam gibi izledi maçı Yanal... Ne kendisinin bir talebi oldu futbolcularından, ne bir dokunuş yaptı ne rötuş...
 
Baktı ve baktı... O kadar... Yani ha Ersun Yanal ha Philip Cocu... Ha Ersun Yanal ha Erwin Koeman... Onlar neden gitti o zaman, Yanal neden geldi!..
 
Madem arada bir fark yok, ben neden gelmedim mesela Fenerbahçe'nin başına?..
 
Yanal'ın yapamadığını, zaten ben de yapamazdım... 
 
Maçın ikinci yarısında Mehmet Ekici'nin kişisel çabasıyla zaman zaman kaleyi yoklayan Fenerbahçe, arzulanan noktaya bir türlü gelemedi...
 
Ama beklenen "zavallı hamle, Ersun Yanal'dan geldi... Hiç kimsenin akıl edemediğini 88. dakikada akıl etti ve Benzia'yı çıkarıp Şener'i oyuna alarak, adeta havlu attı ve Fenerbahçe olmasa da kendisinin 1 puana razı olduğunu tribünlere bağırdı...
 
Ersun Yanal ligin devre arasında cebinde parayla, Neustatder de kırmızı kart görerek uzattığı noel tatiliyle girdi. 
 
Fenerbahçe tarihinin en kara yılı olan 2018 böyle kara bir maçla giderken, bari 2019 için bir umut kırıntısı bıraksaydı ama ne yazık ki o umut da yok...