Ol rehnumayı rah-ı hakikat, ol arif-i esrar-ı şeyh-i hazret Maruf-ı Kerhi kaddesallahu sırrahul aziz. Ariflerden: Eğer o arif olmasaydı ona Maruf demezlerdi. Kendi kafiroğlu idi. Anası, atası onu kendi din mekteplerine verdiler. Üstadı "Salisu Selase de" dedi. Maruf " La haşa Allah üç olmaz birdir ve cümle mahluku kahredicidir" diye cevap verdi. Üstadı Maruf U dövdü. Ne kadar çalışırsa dedirtemedi, akibet Maruf kaçtı, atası anası gönderdiklerine pişman oldular, keşke göndermeseydik ne dinde olursa olsaydı, biz de o dine döneydik dediler. Hazreti Maruf vardı, imam Ali bin Musa R.A. hazretlerinin mübarek elinde müslüman oldu. Akşam evine geldi. Atası, anası görüp şad oldular. Sordular ki:

Oğul ne dindesin.

Hz. Muhammed Mustafa S.A.V. dinindeyim. Bunlar da müslüman oldular.

Ondan sonra Maruf, Davudu Tai Nin eşiğine vardı. Çok riyazet çekti. Ve irşad hasıl oldu. Ve müşarün ileyh oldu. Mehmed-i mansur-i Tusi der ki:

Birgün Marufu Bağdad'da gördüm. Yüzü sıyrılmış.

Bu nişan sende yoktu, neden oldu? diye sordum.

Sana ait olmayan şeyi neden sorarsın.

Mabudun hakkı  için söyle.

- Kimseye söyleme. Birgün sabah namazını Bağdad'da kıldım Sonra vardım Kabe'yi tavaf eyledim. Zemzem kuyusuna su içmek için gittim. Ayağım kaydı, düştüm. Bu nişan odur dedi.

Birgün bir bölük yiğit Dicle ırmağı kenarında şarap içip fesad işlerlerdi. Maruf'un yolu bunlara uğradı. Bu yiğitler dediler ki: - Ya şeyh bize dua kıl. İşbu suya gark olalım ki bizim şu melanetimiz halka değmesin. Maruf elini kaldırdı:  İlahi bu yiğitlere dünyada hoş dirlik verdiğin gibi, ahirette de dirlik ver dedi. Yiğitler: 

Bu sözün manasını anlayamadık dediler. Maruf:

Hak Teala size ol cihanda dirlik vermek isterse, tevbe nasib kıla dedi. Yiğitler bu sözü işitince içkilerini döktüler, çalgılarını kırdılar, tevbe eylediler. Şeyhin elini öptüler, ol cihanda da hoş hal dirliğine kavuştular.

Maruf'un bir dayısı vardı ki şehrin naibi idi. Birgün geçerken gördü ki Maruf ekmek yer, bir kendi ısırır, bir ite verir. Dayısı:

- Ey Maruf! Utanmaz mısın ki itle beraber yersin dedi:

- Gerçeksin, ben de utandığımdan böyle yerim dedi. Maruf başını kaldırdı. Havada gördüğü bir kuşu çağırdı. Kuş başını tüyü arasında gizledi. Maruf'un önünde oturdu. Dayısı:

- Bu kuş niçin başını gizleyip, göstermez diye sordu. Maruf:

- Ben Allah'tan utanırım. Şüphesiz O da benden utanır. Her kim Allah'tan utanırsa, halk da ondan utanır dedi. Dayısı mahcup oldu.

Birgün Maruf tebevvül etti. Derhal toprakta teyemmüm etti.

- Ya şeyh Dicle ırmağı yakın iken niçin teyemmüm edersin?

- Dicle ırmağına varıncaya kadar diri kalacağımı biliyor musunuz, dedi.

Buyurur ki: Cömertlik nişanı üçtür: 1- Hilafsız vefa, 2- Sualsiz ata, 3- Minnetsiz şefkat. İşte bu üç, evliya nişanıdır: 1- Endişesi hep Allah ola, 2- İşleyeceği işi Allah için işleye, 3- Gönlünün arayış ve kararı yani dolanımı Hak'la ola.

Hakkın kulları üzerine inayet nişanı odur ki amel kapısını aça, faidesiz söz kapısını kapaya. Amelsiz cennet istemek vebaldir. Allah emrine muti olmadan rahmet ummak cehildir.

Birgün Maruf hoş taamlar yerdi.

- Bu hoş taamı niçin yersin? dediler. - Ben konuğum, konuğa ne verirlerse onu yer dedi.

Maruf Hazretinin Hak katında muamelesi öyle idi ki, vefatından sonra Bağdadiler onun kabri toprağına müstecab ''Kabul olunmuş dua'' ve tiryak-i mücerreb ''Tecrübe edilmiş panzehir'' derlerdi. Ve her ne hacet ki anın toprağına dileyeler, kabul olurdu.

Hazreti Maruf vefat eyledi. Hayatında bile Maruf bizdendir deye lütfundan, hüsn-u hulkundaki kemalinden, cühudlar, hristiyanlar, müslümanlarla çekişirlerdi.

Ölümünde de bu münakaşa yapılırken, bir müridi dedi ki:

- Siz çekişmeyin, ben şeyhten işittim: - Benim cenazem hangi millet katında durursa ben onlardanım demişti. Filhakika cenaze, müslüman kavmi başında durdu. Yukarıya kalktı. Bunun üzerine kabri şerifini müslüman kabristanına kazdılar.

Maruf birgün oruçlu idi. Müridleriyle giderken ikindi vaktinde gördüler ki bir saka su gezdirir ve derdi ki:

- Benim suyumdan içen kişiye Allah (C.C..) rahmet eyleye...Maruf aldı o sudan içti. Müridler orucu bozdun dediler.

- Sakanın duasına rağbet eyledim dedi. Vakta ki Maruf Hazretleri dünyadan göçtü, rüya da gördüler:

- Allah sana ne kıldı dediler.

- Beni Allah Teala, sakanın duası bereketi ile yargıladı.

Sırrı Sakati der ki:

Marufu düşümde gördüm. Arşı rahman altında hayran otururdu. Hak'tan hitab oldu ki: - Maruf aşkımızdan hayran oluptur, bizi görmeyince aklı gelecek değildir.