Bir sabah uyandığında insan başka bir aleme açar gözlerini. Kimi sabah neşeyle, kimi sabah hüzünle kalkar yatağından. Her sabah işe gitmek için uyandığında kişi, severek yaptığı bir işi varsa, iş yerindeki mesai arkadaşlarını seviyorsa, bir an önce işine gitmek için sıradan yapılması gerekenleri aceleyle, telaşla, huzurla yaptıktan sonra yola çıkar. Akşam iş çıkışı eve dönerken de başka ruh halleri sarıp sarmalar kişiyi. Evde huzur varsa, eşler arasında güven varsa, eve gelmek huzur denizine girmek gibidir. Dışarıdaki tüm olumsuzlukların tedavisi orada tedavi edilecektir. Bu güvenle eve gelinir.

İnsan bir bilmece

İnsan her an aynı insan mıdır, değil midir bir bilmecedir. Hangi duygu öne çıkmışsa insan o duygunun çerçevelediği bir kimlik sahibi olacaktır. Öfke, kin, nefret, intikam, öç alma, yapılan bir kötülüğe karşılık verme ya da verememiş olma durumunda bir başka kişidir. Başarıları bir bir elde eden insan, yeni başarılarından emin olan insan, kazanmanın yollarını bilen insan, helal ve haram ayırt ederek kazanan insan ve haram-helal umurunda olmadan kazanan insan. Her biri aynı bedende, aynı can. Ama her dem, bir başka dem. Çocuk, sevildiği anlarda, şımartıldığı anlarda, yaptığı her halin alkışlandığı durumda yüzü gülerken, azarlandığı, hayır olmaz denildiğinde, suratı asılır, dudakları büzülür ve gözlerinden yaşlar akar. Hele bir de çocuk tokatlanıyorsa, küfürler ediliyorsa, itilip-kakılıyorsa yüzünde hüznün kara, kahverengi ve başka koyu renk çizgileri kıvrım kıvrım şekillenecektir.

Ağlarken gülen kadın

Kadın da böyle elbette. Mutfakta şarkılar söyleyerek yemek yapar kadın, ya da söylenerek, beddualar ederek, eli kolu oynamak istemeden yıkar bulaşıkları, tencere tava sesi birbirine karışır. Ya da bir heyecan sağanağıyla, telaşla işini bitirmeye çalışır. Yemek yapmanın, mutfakta vakit geçirmenin yüzlerce hali vardır bir kadın için. Kimi yemekler tuzlu, dibine yanmış, yağı, bir malzemesi eksik konulmuş olarak pişer. Ağza götürülen ilk kaşıkta yemeğin hali kadının mutfakta hangi duygular içinde olduğunun fotografını verir.

Evler darmadağınıksa, yemekler tatsıztuzsuzsa, kadın mutlu değil, ümitli değil demektir. Her şeyden vaz geçmiş, düzelme şansının olmadığına karar vermiş demektir. Kadın için de her dem bir başka demdir. Gülerken ağlar, ağlarken güler insan.

Umudunu yitiren erkek

Erkek de böyledir. Sabah kalktığında ibadetini yapmıyorsa, akşamdan kalma sarhoşluk ve mahmurluk içindeyse, kafası zonkluyorsa, kalkar kalkmaz tuvalete girerken sigara yakıyorsa, suratından düşen bin parçaya bölünüyorsa, başaramamıştır ve başaracağı konusunda da umudu yoktur.

Erkek sabah kalkıp şarkı söyleyerek aynanın karşısında tıraş oluyor ve dişlerini fırçalıyorsa, hareketlerinde bir acelecilik ve heyecan varsa işini seviyor demektir. Bir an önce işine gidip yeni başarılara imza atacağından emin demektir. Çevresinde sevdiği insanlar olacak ve onlarla başarılı işlere imza koyarken hoşça vakit geçirecek demektir.

Evine güvenle, özlemle gelen erkeklere hep gıpta etmek gerek.

Hüzün hep ağır basar

Zaman ve zemin, iş-ev-sokak ortamlarında insanı mutlu eden ve mutsuz eden on binlerce anlar yaşanır. Gün tamamlanır. Tamamlanan gün müdür, yoksa ömür sermayesi midir düşünmek gerek. Ömrün düşmanı anlardır. Eğer o anlar teker teker yaşanıp geçmese ömür dolmayacak ve hayat devam edecektir. Ne yazık ki ömür de, o ömrün atomları hükmünde olan anlar da sayılıdır. Yaşanan her an andır ama, hiç bir an, öteki anın aynısı olmayacaktır.

Ve insan hayatında mutlu, mesut, geçen anların sayısı elemle, acıyla, kederle, hüzünle geçen anların sayısından ne kadar fazla olursa olsun hep havada kalacak, uçup gidecektir. Hüzün anları sayıca az olsa da insan hayatında hep ağır gelecektir. Bir teraziye koyup tartsanız hüzünle saadeti, eşit kiloda olsalar dahi hüzün hep ağır gelecektir.

Ruhu olgunlaştırır

Hüzün, elem, keder, üzüntü, ağrı, acı, sancı, sızı, tasa ve tedirginlik daima insanın önce ve daimi olarak ruhunda, geçici de olsa bedeninde izler bırakacaktır.

Mutlu geçen günleri, anları bir daha hatırlamaz bile insan. Ama yaşanan acılar tekrar tekrar hatırlanır ve her hatırlanışında o acıdan bir nebze yaşanır.

Ama ruhu olgunlaştıran hüzündür. Kahkaha değildir. Kahkaha kalbi karartır. Tam da bu düşünceye savaş açanlar, bir kahkaha bir pirzola lafını uydurmuşlardır.