Derler ki, Hemadan kadısı bir güzele tutulmuş.
Yanıp tutuşuyordu. Kadı onu arar, gözler onun arkasından koşar ve haline uygun olarak, şu beyti söyledi:
'' Gözüm o servi boylu güzeli gördü. Könlümü elimden alıp ayağının altına attı. Bu sereş göz, gönlümü tuzağa düşürdü.
Ey arkadaş ! Bir kimseye aşık olmak, istemezsen gözünü kapa ve bağla ''.
Seni anmaktan kendimi bir türlü alamıyorum. Başı ezilmiş bir yılan gibi, kıvranıp duruyorum.
İşittiğime göre o güzel, ola'yı ve kadını'nın söylediği şiirleri duymuş.
Kadı'nın önüne çıkmış; ağzına geleni söylemiş ona hakaret etmiş, hatta onu taşlamış her çeşit saygısızlıkta bulunmuş.
Kadı, yanında bulunan ve herkesin itibar ve hürmetini kazanmış bulunan bir alime şöyle demiş:
'' Şu güzelliğe şu öfkeye, şu güzel kaşın çatışına, bak ! Arapların meşhur bir sözü vardır : Sevgilinin dayağı kuru üzüm gibi, tatlıdır.
Senin elinden ağıza yumruk yemek kendi eliyle ekmek yemekten daha hoştur..
O'nun bu küstahca harekrtinden cömertlik kokusu geliyor. Padişahlar açıkta sert konuşurlar, fakat arkadan belkide barış peşindedir.
Yeni yetişen üzümün tadı da ekşi olur.
ama birkaç gün sabredilince tatlılaşır. Bu sözleri söyledikten sonra, Mahkemeye vazifesinin başına gitti.
Kadının maiyetinde bir kaç daimi şahit vardı. Kadının huzuruna çıkıp, resmi tazim de bulundular ve dediler ki;
'' müsade ederseniz bir şeyler söyleyeceğiz'' . Söyledikleri söz şu oldu; Biraz terbiye ve nezaket dışındadır ve büyüklr demişlerdir ki,
Her şeyi söz konusu yapmak caiz değildir; Büyüklerin hatasını bulmaya çalışmakta hatadır.
Sevgi ayıplamakla zail olsaydı, beni ayıplayanlar onun artık sevgisi kalmamıştır diye yalan uydururlardı. Halbuki böyle bir yalan da uyduramıyorlar.
Kadı bunları söyledikten sonra güzeli kontrol için birtakım adamları vazifelendirdi.
Bu uğurda çok para sarfetti. Eskiler demişlerdirki, Kimin terazisinde altın varsa, kolundada kuvvet var demektir.
Dünyalığı olmayanın da kimsesi yoktur...