Zâhir ve bâtın ilimlerindeki kemâli sebebiyle Zülcenâheyn, müceddidü’l-karni’s-sâni aşer ‘’onikinci asrın müceddidi’’ gibi vasıf ve ünvanlarla anılan, Altın Silsile’nin otuzuncu halkası Mevlânâ Hâlid Ziyâüddîn-i Bağdâdî, 1779 senesinde Osmanlı Devleti vilayeti olan Bağdat’ın Şehrezur kasabasında -bazı kaynaklara göre de Baban Sancağı’nın medreseleri, bahçeleri ve tatlı su kaynakları ile meşhur olan Karadağ kasabasında doğdu.

İtikatta Eş’ârî, mezhepte Şâfiî, tarikatte Nakşibendî-Müceddidî, meşrepte Kâdirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çeştî’dir. Adı Hâlid b. Ahmed, lakabı Mevlânâ ve Ziyâeddin’dir. İslâm dünyasında Mevlânâ Celâleddîn’i Rûmî’den sonra “Mevlânâ” lakabı ile anılan ve bu sıfatla meşhur olan ikinci kişidir ki tesiri ve nüfuzu buradan anlaşılabilir.

Kendisinden sonra Nakşibendî tarikati neredeyse Hâlidîlik Kolu ile anılır olmuş, Osmanlı toplumunda da en yaygın tarikat haline gelmiştir. Ömrünün bir kısmı Bağdat’ta geçtiğinden ve orada daha çok tanındığından daha ziyade “Bağdâdî” nisbesiyle anılır. Nesebi, yöre halkı arasında altıparmaklı lakabı ile bilinen Pîr Mikâil hazretlerine dayanır. Bu meşhur velînin de nesebi Hulefâ-i Râşidîn’den Hz. Osman’a ulaşır.

Anne tarafından nesebi ise, Hz. Fâtıma (r.anhâ) neslinden kâmil velî Pîr Hızır hazretlerine uzanır. Zamanının allamesi idi. Mevlânâ Hâlid hazretleri yed-i tûlâ sahibi; sarf, nahiv, mantık, aruz, münazara, belâgat, bedi, hikmet, kelam, usûl, matematik, mühendislik bilgileri, fıkıh, hadis, tefsir ve tasavvuf ilimlerinde derin nüfuz ve bilgiye sahipti.

Peygamber Efendimiz’i Farsça bir kaside ile şöyle medhediyordu: ‘’Gül bile Hz. Muhammed’i kıskandı, gıpta etti. Onun teninin güzel kokusundan ölü gibi oldu.’’ VASİYETİ ‘’İnsanlara eziyet etme. Başkaları senin gıybetini etse de sen hiç kimsenin gıybetini etme.

Nefsin için dünya menfaatlerinden bir şey alma. Alırsan Şer-i Şerîfe uygun al. Ve aldığını da hayra sarfet. Mü’min kardeşlerin aç ve muhtaç iken şehevât-ı nefsaniyyene sarf etme. Hiçkimseyi tahkir etme. Nefsini hiçkimsenin fevkinde tutma.

Kalbî ve bedenî ibadetlerde tüm gayretini sarfet. Yine de iyi amel yapmadığını hesap et. Niyet ibadetin ruhudur. Eğer sen kendini her hayırda müflis görmezsen, bundan büyük cehalet olmaz. Kendini müflis gördüğünde de Hakk’ın rahmetinden ümidini kesme.

Zira Cenâb-ı Hakk’ın fazlı ve rahmeti kul için insanların ve cinlerin ibadetinden hayırlıdır. ‘’De ki; İnsanlar ancak bununla, Allah’ın lütfu ve rahmeti olan İslâm ve Kur’an ile sevinsinler. Bu onların toplayıp durdukları bütün dünyalık şeylerden hayırlıdır.’’ (10/Yunus, 58)

Cenâb-ı Hakk’ın fazlını ibadetlerini terk etmek için sebep arama. Tek sebep şaytanın seni aldatmasıdır.Her yaptığın işte maksadın Hakk’a yaklaşmak olsun. Yaşadığımız her dakikanın hesabını mutlaka Allah’a vereceğiz.”