SURIYE’DE olalım tamam. Ama stratejik olarak olmamız gereken yerde olalım. Suriye’de terör koridorunda olalım. Irak’ta da olalım. Çünkü orada Türk kökenli kardeşlerimiz var. Türkmen koridoru var. Kerkük var, Musul var, yani orada olmamızın bir mantığı var. Peki, İdlib’de olmamızın mantığı ne! İdlib’den şehit haberleri geliyor. Koç gibi Mehmetçiklerimizin kanı akıyor. Ne uğruna!

Mehmetçik kanı

İdlib dağlık bir bölge. 3-4 milyon insan yaşadığı tahmin ediliyor. Esad, buradakileri hain olarak görüyor. Ama bu bölgede yaşayanlar Arap kökenli. Yani bu ülkenin asli unsurları. Bunları korumak bize düşmez. Dünyanın jandarması biz değiliz. Bunlar için kanımızı akıtmanın mantığı yok. Dağlara gözlem noktaları koymuşsun. Buraları tahkim etmişsin. Obüsler, roketatarlar, askerler. Ama ayırıcı bir özellik var. Kabak gibi ortadasın. Ve Mehmetçiğin hedef durumda. Ne için? İşte bu ne içinin cevabını birileri vermek zorunda!

Esad saldırıyor

Hedeftesin, Esad saldırıyor. İran milisleri saldırıyor. Sen karşılık veriyorsun. Havadan kendini savunamıyorsun, çünkü havanın kontrolü Ruslarda. Ordu ile karşılık veremiyorsun çünkü ordun orada yok. Askerini dağın başına dikmişsin, sanki Esad’a vur diyorsun. Askerlikte böyle bir mantık, daha doğrusu askeri yönlendiren siyasi iradede böyle bir mantık olmamalı. Bir yere asker gönderdiğinde önce o Mehmetçiğin hava, kara, deniz her türlü emniyetini, güvenliğini almak zorundasın. Hem orada bu askerlerimiz kimi koruyor Allah aşkına! Birisi lütfen cevap versin.

Terörist kaynıyor

Bölge terörist kaynıyor. Rejime muhalif, Türkiye’ye düşman, Suudi piyonları, ABD piyonları ve radikal kafa kesen teröristler dahil tüm insanlık dışı yapılar orada. Ortalık adeta terörist kaynıyor ve ağır silahları var. Onları durdurma, birleştirme, uzlaştırma görevini üzerimize almışız. Yapmayın yahu! Türkiye’nin başka işi yok da teröristler arasında arabuluculuk mu yapacak! Bırakın bu arabuluculuğu oraya o teröristleri kim getirdiyse, o silahları ellerine kim verdiyse o yapsın.

Esad güçleri gözlem noktalarımızı savunmasız bulunca, tankla topla saldırıyorlar. Biz sadece karşılık veriyoruz. Tepelerine inemiyoruz. Çünkü arada Rusya var. Hal böyle olunca askerimiz de savunmasız duruma düşüyor. Sonra bağırıyoruz çağırıyoruz, mutabakat diyoruz. Ama askerimiz şehit olmaya devam ediyor. Savaş çıkarsa mülteci akını olacakmış! Varsın olsun. Ülkene almazsın olur biter. Dünyanın tek koruyucusu, jandarması biz miyiz? Buranın kan gölüne dönmesinin mimarı olan ABD, İsrail, mülteci denince bu alçaklar öğürmeye başlarken, biz mültecileri ülkemizde birinci sınıf vatandaş yaptık. Tabii böyle bolluk bulan mülteci bize gelecek. İran’a gidecek değil ya! Hem mülteci, mülteci kampında olur. Bizdeki mülteciler mülteciliği üç tık öteye taşıdı, patron oldular, iş sahibi oldular, güç sahibi oldular. Hatta çeteler kurup mafya işlerine bile girmeye başladılar. Şöyle Aksaray ve çevresini bir dolaşın. Bir tane Türk ismi taşıyan işletme, lokanta, turizm şirketi kalmadı. Tamamı Arap ismi aldı. Mülteci kabul ettik ama görüntü bizim mülteci olduğumuz.

PKK tehdidi var mı?

Fırat’ın doğusunu anlarım, Münbiç’i anlarım, Afrin’i, Cerablus’u hatta Tel Rıfat’ı anlarım, buralar sınırlarımız. Buraları ABD tarafından nöbetçi-piyon Kürt devleti kurma alanı. Buralara tedbir alalım. Askerimiz şehit düşse de bir anlamı olur. Ama İdlib öyle değil. Sınırımız bile yok. Orada mülteci dışında güvenliğimizi tehdit eden bir unsur da yok. Ben hala orada bulunma sebebimizi anlamıyorum. Anlayan var mı Allah aşkına!