''ATEŞİ ve ihaneti gördük ve yanan gözlerimizle durduk, bu dünyanın üzerinde.

Biz ki İstanbul şehriyiz, Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan, bir de Yunan..

Bir de zavallı Afrika zencileri, yer bitirir bizi bir yandan, bir yandan da kendi köpek döllerimiz.

Biz ki İstanbul şehriyiz, yüce Türk halkı, malûmun olsun çektiğimiz acılar...''

Böyle anlatıyor şair Kurtuluş Savaşı'nda yaşananları.

Türkiye'de dönen dolapları gördükçe yine kanımız donuyor. Ata'nın sözlerinden bile rahatsızlık duyanları mı sayayım, Sevr sevdalılarını mı?

Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın posteri altında terör örgütü PKK militanlarıyla poz vermekten kaçınmayan, teröristbaşına af naraları atanları da, onun bölücü fikirlerine destek verenleri de gördü sonunda bu ülke.

Yarın 30 Ağustos kutlanacak ve yine ''Atam izindeyiz'' nutukları atılacak.

Ancak bazılarının kimin izinde oldukları ve Türkiye'nin içinde bulunduğu tablo ortada.

TÜKÜRÜN YÜZLERİNE...

İÇİMİZDEKİ düşmanlar, Kurtuluş Savaşı'nda yapamadıklarını bugün gerçekleştirmek istiyor.

Aynı oyun yine sergileniyor.

O yıllarda düşmanın yüzünde başka maske, elinde başka silah vardı.

Şimdi ise bir yanda dağdaki terörist; bir yanda içimizdeki hainler.

Bunların içinde medyada yazarları, yorumcuları da var.

Bunlar her fırsatta kinlerini kusuyorlar.

Onların bugüne kadar PKK katillerini kınadığına tanık olmadık.

Ama ne zaman ki savunmadaki asker bir iş yapar, saldırılara

karşılık verir, bu içimizdeki hainler hep bir ağızdan bu görevlileri

katil ilan eder, olmadık senaryolar uydurur.

Dünyanın hiçbir ülkesinde ihanet böylesine bizim gördüğümüz ölçüde yoğun olmadı.

İhanet korosu şimdi arkasına ABD ve Avrupa Birliği'ni aldı, sesi daha bir gür çıkıyor.

Zamanı gelince onların da seslerini kesecekler çıkacaktır elbette…

Ata'yı karalayanların...

Türkiye'yi paralayanların...

Cumhuriyeti sınıflandıranların...

Vatanını satanların...

Teröristlerle kol kola girenlerin...

Türk düşmanlarının, döne döne, suratına tükürün.

Yerlere tükürmeyin yazık olur...

Çünkü, tükürülecek ne yüzler var bu ülkede...

Kurtuluş Savaşı'nı, cephede çantasındaki bir parça üzüm pestilini, bir parça ekmeğini yiyerek kazanan cefakâr, vefakâr, kahraman atalarım.

Kalkın da bir bakın birlikte torunlarınızın geleceği için savaştığınız topraklarda neyin mücadelesi yapılmakta, hainler nasıl at oynatmakta...

Dost kimdir, düşman kimdir birbirine karıştı.

İLTİHAPLI UZUV KESİLİR...

SONUÇ?

Sonuç ortada.

Atatürk'ün önderliğinde kahraman bir milletle kurtarılmış bu topraklar üzerinde böyle ihanete müsaade edilmez, edilemez.

Bu ülke kaosa girerse millet iltihaplı kolu keser atar.

Kolsuz da yürür hatta ayaksız da...

Şairinin dediği gibi;

''Bir adınız var, adımıza benzeyen.

Dilimiz kuruyor dilimizi konuştuğunuz için.

Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz.

Yüz Türkiye olsa

elinizden de gelse

yüzünü de zincire vurur

yüz kere satarsınız.

Milletimin en talihsiz gecesi

ana rahmine düştüğünüz gecedir...''

Araştırmaya ya da kalem oynatmaya gerek yok.. Dahili ve harici bedhahlar iş başında!..

İBRET ALINACAK OLAY..

OSMANLI padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdil-i kıyafetle Kuşlar Çarşısı'nı gezer.

Burada, avcılar avladıkları kuşları; tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.

Bir ara Yavuz Sultan Selim'in gözü kekliklere ilişir...

Bir grup kekliğin kafesinin üzerindeki yazıda "Tane işi satış, fiyatı 1 altın" yazıyor.

Hemen yanıbaşlarında, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır.

''Hayırdır'' der satıcıya ve sorar: ''Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?"

Satıcı, ''Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor. Ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" der. ''Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye de ekler.

Padişah ''Satın alıyorum" der ve 500 altın verir.

Parayı öder ve hemen oracıkta kekliğin kafasını koparır.

Adam şaşırıp, ''Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi" diye dövünürken; padişah gürler: "Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ölümdür…"

Başka söze gerek var mı?