ARAP liderlerine bakarsanız hepsi de 'amansız ve katıksız İsrail düşmanı' olduğunu iddia eder. İslam ülkelerinin çoğuna Allah petrol ihsan etmiştir. Fakat petrol gelirinin çoğu halkın değil, top sakallı Suudi Kralı gibilerin ve sülalesinin ceplerine girer. Onlar da milyarlarca doları har vurup harman savurur. Saraylar, haremler, her türlü rezalet onlardadır.

Bu Arap ülkelerinin çoğu, emir ve direktifleri ABD'den alır. Onlar ABD'nin kucağına düşmüştür. O yüzden İsrail'e tavır koymaları mümkün değildir. İngilizler'in yardım ve desteği ile Suudi hanedanlığının 8 Ocak 1926'da Hicaz'da Suud Devleti'nin başına getirilmesi 20. asırda İslam âleminin başına gelen en büyük felaketlerden birisidir.

Hicaz'ın bu krallığa bağlanması Mekke ve Medine gibi İslam'ın iki mukaddes şehri üzerinde otorite sahibi yapılması dünya Müslümanları için gerçekten bir yüz karasıdır. Bu hanedanlık dünyadaki birçok insan hakları ve hukuk kuruluşları tarafından yeryüzünün en karanlık diktatörlüklerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu iktidarın en büyük iki destekçisi de dünyanın en terörist devletleri olan  ABD ve İsrail'dir.

Bu zalim iktidar gizli ve açık olarak bu iki devlet ile demokrasi havarisi diğer batı ülkeleri tarafından desteklenip ayakta tutuluyor. Ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrolün nasıl işletilip, servetin ne yapıldığı hakkında kimsenin soru sorması veya bir araştırma yapması mevzu bahis olamaz.  Bu yüzdendir ki, büyük zenginlerle sefiller aynı şehirleri paylaşırlar orada.

Bunlar nasıl Müslüman?

Kuruluşundan bu yana İslam âlemi Suud hanedanlığının İslam'a ve Müslümanlar'a verdiği zarar kadar büyük bir yıkıma tanık olmamıştır. Filistin topraklarının İsrail'e peşkeş çekilmesinin en büyük sebebi bunların ihanetidir. Kendi nesillerine binlerce defa ihanet eden Washington uşakları son marifetlerini ise ABD Başkanı Donald Trump'ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray'da düzenlediği ortak basın toplantısında gösterdiler. Tek taraflı Filistin ve Kudüs'ü işgal planının kamuoyuna açıklandığı sözde 'Barış' anlaşması toplantısına BAE, Bahreyn ve Umman da katıldı, Suudi Arabistan destek verdi. Hepsinin ağzı kulaklarında alkışlayarak ihaneti destekledi. Türkiye'nin stratejik kuruluşlarını teslim ettiği Katar da üstü kapalı anlaşmayı onayladığını açıkladı. Ortadoğu'daki bu yöneticilerin, ya da yönettiğini zannedenlerin Şerif Hüseyin'in sonunu döne döne okumalarını tavsiye ederim. Şerif Hüseyin, Osmanlı'yı arkadan vurmanın bedelini çocuklarını ve torunlarını kaybederek ödedi. Hayatının son yıllarını da  pişmanlık içinde geçirdi. Kendisinden sonra tahta geçen çocuklarıyla torunlarının hiçbiri yataklarında can veremedi. Daha öncesinde Hüseyin'in yaşamı sırasında yine Lawrance ve İngilizler'in desteği ile Suriye Kralı yapılan Faysal, Irak'ta da krallık yapmış, 1933'te İsviçre'de girdiği basit bir cerrahi müdahale sırasında hayatını kaybetmişti.Yerine geçen oğlu Gazi'nin hükümdarlığı 6 yıl devam etti ve o da 1939'da bir otomobil kazasında can verdi. Gazi'nin oğlu İkinci Faysal ise, 1958'deki darbede ailesiyle beraber parça parça edildi. Sadece beş yıl tahtta kalabildi. Cesedi Bağdat sokaklarında teşhir edildi. Bir rivayete göre daha sonra köpeklere yedirildi.

Her şeyi anlatan fıkra

Bir gün padişah Yavuz Sultan Selim, pazarda gezerken keklik satılan bir tezgah görür ve oraya yönelir. Bütün keklikler 1 altındır. Fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 100 altındır. Yavuz Sultan Selim sorar: ''Bunlar 1 altın da bu neden 100 altın?'' Satıcı, ''Hünkarım 100 altınlık olan ötüşüyle diğer keklikleri kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar'' der. Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve o kekliği alır. Herkes şaşkınlık içinde ne yapacak acaba koca padişah bir kekliği diye düşünürken Yavuz Sultan Selim kekliğin kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırıverir ve der ki: ''KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR'' Başka söze gerek var mı?