Nankör, gördüğü iyiliğin, kadrini bilmeme, kendisine yapılan iyiliği veya eline geçen nimeti inkâr etme, nimeti verene karşı nankörce davranma küfrân-ı nimet gibi manaları içeren bir İslâm ahlakı kavramı.

Gördüğü iyiliği unutan, tuz ekmek hakkı bilmeyen kimseye de nankör ‘’kâfir-i nimet’’ denir. Arap dilinde nankörlük; “küfrân” ya da “küfrânü’nnimeti” kelimeleriyle ifade edilmekte ve şükrün karşıtı olarak kullanılmaktadır.

Nankör kimseye de “kâfirü’nnimeti” denilir. Nankörlük; bir insanın başka bir insana karşı ya da Rabbine karşı nankörce davranmasına göre iki yönden ele alınabilir. Dilimizdeki yaygın kullanımı; daha ziyade, insanların biri birlerine karşı davranması karşılığıdır ki, bu, nankörlüğün birinci türünü teşkil eder.

Bu tür nankörlük, yani bir insanın başka bir insandan gördüğü iyilikleri unutarak nankörce davranması gerçek manâda kadir bilmemezlik olur. İkinci tür nankörlük, insanın Rabbine karşı olan nankörlüğüdür.

Zira bunda, insanın küfre girme ihtimali büyüktür. Kur’an-ı Kerim’de; insanların Allah’a karşı nankörlüğünden söz edilirken, “nankör” ve “nankörlük” kelimelerinin, “küfr” kelimesiyle ifade edildiğini görüyoruz.

Sebe’lilerin yurtlarında, Allah’ın kudretine bir delil olarak sağlı sollu iki bahçe bulunuyordu. Onlara; Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O’na şükredin, işte hoş bir belde ve bağışlaması bol bir Rab! denmişti.

Fakat onlar yüz çevirdiler. Bunun için biz de üzerlerine Arîm selini gönderdik. Onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlı ve içinde bir kaç sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. Nankörlük ettikleri için onları işte böyle cezalandırdık.

Biz, nankör olandan başkasını cezalandırır mıyız..” (es-Sebe’, 34/ 15-17). Kur’an’ın müteaddit ayetlerinden anlaşılan o ki; nankörlük, adeta insanı karakterize eden bir özellik durumundadır. Başına bir musibet geldiğinde Allah’a yalvarır, kendini emniyette hissedince de O’nu unutur.

Rabbimiz, insanın bu vaziyetini, Kitâb-ı Mübîn’inde şöyle ifade buyurur: “Denizde başınıza bir musibet geldiğinde Allah’dan başka tüm yalvardıklarınız kaybolup gider, fakat O, sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz.

Zaten insanoğlu nankördür”. (el-İsra, 17/67): “...Doğrusu biz katımızdan insana bir nimet tattırırsak. Ona sevinir; ama kendi yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankördür”. (eş-Şurâ, 42/48). “O canı çıkası insan, ne nankör şeydir!” (Abese; 80/17).