Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“İnsanlardan iki sınıf vardır ki, sağlam ve sâlih oluşları, umumun sağlam oluşunu, fesatları ise umumun bozulmasını mucip olur.

Onların biri ulemâ, diğeri ümerâdır.” (Camiu’s-sağir)

Bunların içinde her ne kadar ilim-irfan iddiâsında bulunanlar varsa da, bu onların dış yüzüdür, kaplamasıdır. İçyüzleri ise başkadır.

Hiçbir zaman bunların ismine aldanmayın, maskesine kanmayın, iç yüzlerine dikkat edin ve ona göre kararınızı verin.

Diğer Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyuruyorlar:

“Ümmetimden yalancılar, deccâller vücuda gelir.” (Münâvi)

Yalancı ve deccâlden maksat, dıştan insanları irşad ve ıslah etmek sıfatıyla görünüp gerçekte ise halkı ahkâma uymaktan alıkoyan lardır.

Güya İslâm dini’ni temsil ediyor, fakat aslında İslâm dini’ni ifsad ediyor. Onlar İslâm’a halel getirdiği için bu duruma düşmüşlerdir. İslâm dini’ne leke sürüyorlar, küçük düşürüyorlar. Allah'a ve Resulullaha  uymuyor, şeytana tâbi olmuş, nefis putunu eline almış ve irşada kalkmış. Bunlar Allah ve Resulullah'ın izinden çıkalı çok olmuş.

Hatta fakir bir mevzuda: “İlim cifeyi örten bir örtüdür.” demişizdir. Aslında niyeti bozuk, icraatı kötü, âlim olduğu zannıyla o kötülüğünü örtüyor. Eğer âlim olsaydı o işi yapmazdı. İcraatını yapmak için o örtüyü kullanıyor. Onlar aslında âlim değil ifsatçıdır.

Nitekim İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri bu gibi ifsatçı, fesatçı, sahtekâr kimseleri kastederek Mektûbât adlı eserinde şöyle buyurmuştur:

“Ulemânın dünyâ sevgisi ve ona düşkün olmaları, güzel yüzlerinde siyah bir leke gibidir. Bu gibi âlimlerden her ne kadar insanlara fayda olsa da, kendilerine olmaz. Her ne kadar dinin takviyesi, şeriatın teyidi bunlara bağlı ise de, bazı hallerde fücur ve fütur ehlinin de bu işi yaptığı vâkidir.

Nitekim Seyyid’ül-Enbiyâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Allah-u Teâlâ bu dini fâcir kimselerle de kuvvetlendirir.” (Buhârî)

Bunlar çakmak taşı gibidir. İnsanlar bu taştaki ateşten istifade eder. Taşın ise hiçbir istifâdesi olmaz. Bunların da ilimlerinden kendilerine fayda olmaz. Hatta bu ilimleri kendilerine zararlı bile olur. Çünkü kıyamet gününde, günah olduğunu bilseydik yapmazdık diyemezler.

Hadis-i şerif’te buyuruluyor ki:

“Kıyâmet gününde en şiddetli azab görecek kimse, ilminden istifâde edilmeyen âlimdir.” (Câmiü’s-sağir)

Bu ilim o kimseye nasıl zararlı olmasın ki? Allah-u Teâlâ ilmi aziz kılmıştır, mevcutların en şereflisidir. O âlim ise Allah-u Teâlâ’nın değer verdiği bir şeyi mal, mevki ve şöhret gibi şeyleri elde etmeye âlet ediyor. Halbuki dünyaya düşkün olmak Allah-u Teâlâ’nın sevmediği bir şeydir. Durum böyle olunca, O’nun aziz kıldığı bir şeyi zelil etmek, zelil olan bir şeyi de aziz etmeye çalışmak ne büyük bir kabahattır. Hatta Hazret-i Allah’a karşı muâraza demektir.

Tedris ve fetvâ işleri makam-mevki, mal ve şöhret için olmadığı, ancak Allah rızası için olduğu zaman faydalı olur. Bunun da âlâmeti, dünyaya karşı zâhid gönüllü olmak, ârâyiş-i kâzibesine kapılmaktır.

Anlatılan belâya mübtelâ olmuş, dünya muhabbetine esir düşmüş olan âlimler kötü âlimler olup, insanların da en şerlileri ve din hırsızlarıdırlar. Bu hâlleri ile kendilerini halkın en faziletlileri sanırlar.

Ayet-i kerime onların durumunu anlatır:

“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.

Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdırlar. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)

Büyüklerden bir zât şeytanın boş oturduğunu görüp sebebini sordu. O da şöyle dedi: “Bu zamanın kötü âlimleri benim ağır işlerimi görüyorlar, beni böyle eli boş bıraktılar.”

Şu bir hakikattir ki, zamanımızda şeriat işlerindeki gevşeklikler ve duraklamalar hep kötü âlimlerin uğursuzluğundan ve kötü niyetlerinden dolayı husule gelmiştir.” (33. Mektup)

 Din-i İslâm’a Zararlı Üç Şey:

Allah-u Teâlâ Kur'anı Kerimde; din-i İslâm’dan sapanların, nefsine tapanların, küfür önderlerinin peşinden gidenlerin kalplerini mühürlediğini ve böylece şirke saptıklarını, sapıklık içinde ömür tükettiklerini haber veriyor:

“Nefsinin hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (Câsiye: 23)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde:

“Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım.” buyurmuştur. (Müslim)

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Ashâb-ı kiram’dan İbn-i Hudayr -radiyallahu anh-’a “İslâm’ı yıkacak olan şeyleri biliyor musun?” diye sorunca, o da: “Hayır!” cevabını verdi.

Bunun üzerine Hazreti Ömer:

“İslâm’ı yıkacak olan şeyler, ilmin ortadan kalkması, münafıkların Kur’an üzerinde cedelleşmeleri ve saptırıcı imamların hükümleridir.” buyurdular. (Dârimî-Sünen, Katade)

 İlmin ve Âlimlerin Ortadan Kalkması:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hz.Enes den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde ilmin ortadan kalkmasını kıyamet alâmeti olarak göstermiştir:

“İlmin kalkması, cehâletin yerleşmesi, çeşitli içkilerin içilmesi, zinânın aleni yapılması elbet kıyamet alâmetlerindendir.” (Buhârî)

Zaten ilmin kalkmasından sonra bu haller türedi ve zuhur etti.

İlim nasıl ortadan kalkacak? Âlimlerin ahirete intikal etmesiyle kalkacak. Kıymetli zâtların hepsi vefat etti. Birinci yıkım ilmin kalkmasıyla oldu.

Nitekim Abdullah bin Amr -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen diğer bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

“Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra hafızanızdan zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da Ayet, Hadis gözetmeden kendi düşünce ve arzularına göre fetvâ verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.”