İstanbul'da biraz da şehir dışında olan bir ilçede yaşıyorum.

Haftada 3-4 gün işim gereği metrobüse binip şehir içine gidiyorum, akşam üstü de dönüyorum.

İnanın abartmıyorum; her metrobüs seyahatimde Türk yolculardan çok göçmenleri görüyorum.

En çok Suriyeli var. Afrika'nın çeşitli ülkelerinden gelenler de fazla. Orta Asya ülkelerinden de az değil. Şimdi bunlara Afganlar da eklendi.

Hoş görüyorum. "Olabilir" diyorum. Ama öyle olaylara şahit oluyorum ki; kendimi ülkemde yabancı hissediyorum. Hatta korkuyorum.

Anlatayım:

- Bir kere çok kalabalık gruplar halindeler. (Afrikalılar hariç). Hemen hepsi bir kaç adam, bir kaç kadın, bol da çocuk halindeler. 

- Kural tanımıyorlar. Çoğunun maskesi çenesinde. Bağıra çağıra konuşuyorlar. (Afrikalılar hariç). 

- Geldikleri ülkeye uyum sağlamak yerine geldikleri ülkeyi kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Genç kızlarımıza üzülüyorum. Öyle bakışlar atıyorlar ki; ben bile bir erkek olarak endişe duyuyorum.

- Metrobüste yaşadığım bir olayı anlatayım: 4'lü koltukta 2 kadın, 2 erkek oturuyorlardı. 5-6 çocukları da yandaki dörtlü koltuktaydılar. Metrobüste yaşlı insanlar da dahil ayakta duruyorlardı ama hiç birinin aklına "Şu çocukları kucağımıza alalım da bari yaşlılar otursun" demiyordu. Kadınlar bağıra bağıra konuşurken maskeleri de çenelerinin altındaydı. O sırada ayakta duran yaşlıca bir kadın "Maskenizi takar mısınız?" diye söyledi, işaret de etti. Bir kızdılar bir kızdılar! Yanındaki adam yerinden kalkarak kadına Arapça bağırmaya başladı. Ayağa kalktı, neredeyse vuracak! Neyse ki metrobüsteki Türk yolcular müdahale etti. Onlar da ilk durakta indiler.

- Bir de yaşadığım yerden örnek vereyim. Bizim oturduğumuz yer denize yakın. Küçük de plaj gibi bir yer var. Arada bir (Hafta sonları hariç) biz de gidiyoruz. (Hafta içi kalabalık diye). Yine gittiğimiz bir gün Suriyeli çoğu genç ve iri yapılı insanlar geldi. Gelsinler değil mi? Irkçı değili ya; onlar da denize girsin! Ama onlar denize girince kimse giremedi. Çünkü çok yüksek sesle konuşmaya, denizde taşkınlık yapmaya, girenleri rahatsız etmeye, kadınlara laf atmaya, bağırıp çağırmaya başladılar. Mangal, nargile yaktılar. Eşime "Kalk gidelim" dedim; çünkü başımız derde girecekti. Gittik. İyi ki de gitmişiz. Sonra bazı tatsız olaylar olmuş. Artık oraya da gidemiyoruz. Duydum ki İstanbul'da sahil yerlerinin hepsinde de durum aynıymış. Bizim gibi evden çıkamıyorlarmış.

- Ben bunu istemiyorum. Görmeyi kabullenemiyorum. Yaşadığım yerde neden evden çıkamıyorum? Kızım, oğlum benim ülkemde, benim şehrimde neden rahat davranamıyor? Buna katlanmak zorunda mıyım? Suriye'deki, Afganistan'daki, Irak'taki sorunların sebebi ben miyim?

Sonuç: Televizyonlardaki bazı her şeyi bilen yorumcuların konuşmalarını hayretler içinde dinliyorum. Ya ben başka ülkede yaşıyorum, ya da onlar. Bu sorunla ben mi kendi kendime mücadele edeceğim? Bunu başımıza kim sardı?

Bir de... Yıllarca muhabirlik yaptım. Avrupa'da görmediğim ülke kalmadı. Almanya'da her yıl bir ay kaldım da. Ama asla "Niye bunlar  benim düşündüğüm gibi yaşamıyorlar" demedim, böyle de yaşamadım.

Adam gelecek, benim ülkemde benim gencimi bıçaklayıp öldürecek... Sonra da ben tepki göstermeyip sakin sakin duracağım öyle mi? 

O zaman ırkçıyım ben.

Hadi ordan!