ABD’nin çekilme kararının ardından, Suriye’de, Irak’ta ve tüm Ortadoğu’da ‘oyun’ yeniden kuruluyor. Kartlar yeniden karılıyor. Ruslar, Kuzey Suriye’ye, rejimin yerleşmesinden yana. Türkiye için bu, terörle mücadele açısından ‘sıkıntılı durumlar’ yaratabilir. Sınırımızda tehlikeli gelişmeler yaşanır, bölgede haritalar yeniden çizilmeye çalışılırken Atatürk’ün, bu bölgeye Ortadoğu ve Orta Asya politikası açısından verdiği önem bugün daha iyi ortaya çıkıyor. Misak-ı Milli ile kurulacak milli devletin hudutlarının nasıl olması gerektiği açıklanmıştır. Mustafa Kemal, Meclis’te yaptığı bir konuşmada “Misak-ı Milli şu hat, bu hat diye hiç bir vakitte hudut çizmemiştir. O hududu çizen şey milletin menfaati ve heyet-i celilenin isabet-i hazırıdır. Yoksa haritası mevcud bir hudut yoktur. Bunun için de yapılmış olan işlerde ve yapılması teklif olunan işlerde hiç bir vakit de buna taarruz edilmemiştir. Bilakis riayet edilmiştir” demektedir.

Misak-ı Milli’nin temel ruhu

MİSAK-I Milli’nin konuyla ilgili bölümü incelendiğinde görülmektedir ki Misak-ı Milli güneyde Araplık ve Türklük camialarının kültür temeline dayalı olarak çizilecek sınırlarla birbirlerinden ayrılmasını ifade eder. Misak-ı Milli, Atatürk’ün çok erken devirlere kadar giden bir tarih şuur ve kültürü ile Kürtler’in bir Türk uyruğu olarak her alanda ortak olan değerlerle Türk camiasına, Türk milletine mensubiyetlerine inancı ifade eder. Musul,Kerkük, Süleymaniye ve Erbil’i ise Anadolu coğrafyasının bir devamı olan ve milli varlığımızın ayrılmaz bir parçası kabul eder. Atatürk’ün bütün hayatına değişmez gaye yaptığı, son nefesine kadar sarsılmaz bir azimle ve planlı şekilde sürdürdüğü rasyonel çaba, Misak-ı Milli çerçevesinde, Türk kültürünü, Türklük değerlerini paylaşan halkı, modern milli devlet yapısına, bütünlüğüne eriştirmek olmuştur. Atatürk’ün Lozan Antlaşması sonrası Misak-ı Milli’nin temel ruhunu terketmeden akılcı bir tarzda hedefe doğru gittiğini görmekteyiz.

Türk olan her yeri isteriz

30 Ağustos zaferinin hemen sonrasında Ulu Önder, Fransız Le Figaro gazetesine verdiği demeçte gaye ve hedefini tüm berraklığı ile göstermektedir. Amerikalı yazar Richard Danin’in sorduğu soruya karşılık; ‘’Makedonya ve Suriye’yi terkettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmayı azmettik ve kurtaracağız. Avrupa’da İstanbul ve Meriç’e kadar Trakya, Asya’da Anadolu, Musul arazisi ve Irak’ın nısfı. (yarısı)” der.

Musul-Kerkük- Selanik...

Açıkça görüldüğü gibi Atatürk, Irak’ın yarısını hedefliyordu. Buna Suriye içinde yer alan Türkler’in çoğunlukta bulunduğu topraklar da dahildi. Amerikalı general Mc.Arthur da ‘Hatıralar’ında büyük devlet adamlarından biri olarak tanıdığını ifade ettiği Atatürk’le 1933’te Ankara’da yaptığı bir röportajda şunları kaydeder: “Sizin Türkiye’nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nedir’’ diye sorduğumda. ‘’Allah nasib eder, ömrüm vefâ ederse Musul, Kerkük ve Adalar’ı geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.” Mustafa Kemal’in bu isteği bizim için neden bir ‘milli hedef’ olmasın ki?