OSMANLI’NIN çekildiği bütün topraklar bir anda huzursuzluk kaynağı ülkeler haline geldi. Bilhassa Balkanlar ve Ortadoğu’da kan ve gözyaşı hiç eksik olmadı. Bu topraklarda bir asra zamandır kan ve gözyaşı var. Basra’dan Budin’e kadar olan bölgelerde asırlarca süren Osmanlı hakimiyeti günümüz dünya politikasına da tesir eden derin izler bıraktı. Günümüzde, Ortadoğu’da kaldırılan her taşın altından Osmanlı İmparatorluğu’nun izleri ve adaleti çıkıyor. Ortadoğu’da Osmanlı hakimiyetinin sona ermesiyle istikrasızlık başladı. 1. Dünya Savaşı’nın ardından da Ortadoğu’da, bölgenin yeni hakimlerinin menfaatlerine uygun bir düzenleme yapıldı. İngiltere ve Fransa, eski Osmanlı vilayetlerinden yapay devletler oluşturdu. Osmanlı’nın Bağdat vilayeti, ‘Irak’ adlı bir devlete dönüştürüldü ve İngiliz egemenliğine bırakıldı. Halep ve Şam vilayetlerinden ‘Suriye’ diye bir devlet çıkarıldı. Tarihsel olarak Suriye’nin bir parçası olan Beyrut ve çevresi, ‘Lübnan’ adıyla ayrı bir devlete dönüştürüldü. Daha güneyde, Ürdün nehrinin batı yakasında ise, o zamana kadar sadece coğrafi bölge olan ‘Filistin’ bir devlet haline getirildi. Nehrin doğu yakasında ise ‘Transjordan’ (Ürdünötesi) adlı bir devlet kuruldu. Bir süre sonra sadece ‘Ürdün’e dönüştürüldü.

Yılanın başı Şerif Hüseyin

OSMANLI’nın Arap topraklarında yaşadığı sıkıntıların en temelinde Şerif Hüseyin yatmakta. İttihatçılar’ın Abdülhamid Han’ı devirmesinden hemen sonra göz hapsinde tutulduğu İstanbul’dan Mekke’ye gönderilen Şerif Hüseyin, burada İngiliz kaynaklı bazı ayaklanma faaliyetlerinde bulunmuş ve bölgeyi kısa sürede alt üst etmişti.1. Dünya Savaşı’na giren zor durumdaki Osmanlı’yı içten çökertmek isteyen İngilizler, İngiliz Lawrance üzerinden planlar kurgulattırmış ve Hüseyin, hep istediği ‘büyük Arap isyanı’ hayalini Lawrance’in sağladığı finansman ile gerçekleştirmişti. Arap isyanı hayali için harekete geçen Şerif Hüseyin, yoldaşı Lawrance’dan aldığı altınlarla bölgede ayaklanmaya teşvik hareketi başlattı. 1916’da kendini Hicaz Kralı ilan eden Hüseyin, sonrasında ‘isyan’ ve ‘cihad’ bildirisi yayınlayarak

“...Türkler dinden çıktılar. Araplar’ın Türkler’e karşı cihadı farzdır...’’ diyordu. Yani Hüseyin, haçlıların İslam’a açtığı savaşta Müslümanlar’ı, Müslümanlar’a vurdurmak için harekete geçti.Yine Lawrance’in siyasi yardımları ile Hüseyin ailesi Arap coğrafyasına adeta emir-kral edildi. Oğulları Ürdün, Filistin ve Irak’a kral tayin edilerek bölgede İngiliz kolonilerinin temelleri atıldı. 1. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti, Arap coğrafyasındaki gücünü kaybetti. Bu duruma da en büyük etken Şerif Hüseyin ve onun ailesi sebep oldu. Her ne kadar kendileri amaçlarına ulaşarak halifeliği dahi ilan ettilerse de ilerleyen zamanlar onlara beklediklerinden daha da acımasız davrandı. Tabiri caizse ilahi adalet tecelli etti. Tahtını 1924’te Suudi Arabistan’ın şimdiki hakimi olan Suud ailesine devretmek durumunda kalan Hüseyin’in hayatı sürgün içinde geçti. Kıbrıs’a kaçıp sonrasında Amman’a sığınan Hüseyin burada 1931’de öldü. Kendisinden sonra tahta geçen çocuklarıyla torunlarının hiçbiri yataklarında can veremedi. Daha öncesinde Hüseyin’in yaşamı sırasında yine Lawrance ve İngilizler’in desteği ile Suriye Kralı yapılan Faysal, Irak’ta da krallık yapmış, 1933’te İsviçre’de girdiği basit bir cerrahi müdahale sırasında hayatını kaybetmişti. Yerine geçen oğlu Gazi’nin hükümdarlığı 6 yıl devam etti ve o da 1939’da bir otomobil kazasında can verdi. Gazi’nin oğlu İkinci Faysal ise, 1958’deki darbede ailesiyle beraber parça parça edildi. Sonuç olarak kendi senaryoları olmayan ülkeler başkalarının yazdığı senaryolarda figüran rolü oynamaya mahkûmdur. Zayıf ülkelerin ise senaryo yazması mümkün olmadığı gibi başkalarının dış politika aracı olma seviyesinden ileri gitmeleri de mümkün değildir.