Bazı eller vardır, tambura rebap
Bazı eller vardır kestane kebap
Bazı eller vardır mihrabı harap
Avşar’ım, Salgur’um, Kayı’m
Karaman
Atlasta bir nokta değil Karaman
Gelen Emre’m Yunus eğil
Karaman
Coşkun sular gibi çağıl Karaman
Atiye ok salan yayım Karaman
Nure Sofi muradına erende
Pir Karaman olsa idi Larende
Soyumuza beratını verende
Alnımdan çıkmayan yazım
Karaman
Kuşatmış Türklüğü Arap’la Acem
Kalmamış dilimde Türkce bir
hecem
Yanmıyor ocağım tütmüyor
bacam
Katlanmazdı buna soyum
Karaman
Mehmet Bey’im yanar idi bu hale
Türkoğlu’nun dili dönmüş bir
çöle
Bulunur mu acep bu derde çare
Kaldırdı başını ilim Karaman
Ferman etti Mehmet Bey’im
millete
Türkoğlu’sun düşme artık zillete
Benim dilim erebilsin kudrete
Türkçem ile derle toyum
Karaman
Gün gelir de karabulut çökende
Avşar eli kanlı yaşlar dökende
Ordu bölük bölük dağlar aşanda
Gelir üstümüze kıyım Karaman
Gedik Ahmet; Şu Karaman
onmaya
“Taş üste taş, omz’üste baş
kalmaya”
Döndü Türkoğlu’ nun benzi
solmaya
Kazdılar arkamdan kuyum
Karaman
Katar katar topladılar araya
Sürgün için hep dizdiler sıraya
Haber üste haber uçtu saraya
Kestiler damaktan suyum
Karaman
Devran döndü Avşar kurdu otağı
Yine yandı Karaman’ın ocağı
Açtı kollarını ana kucağı
Koyduk yerde durur huyum
Karaman
Bu kez dilin adı Mustafa Kemal
Oğuz töresiyle yoğrulmuş kemâl
Dil bahçemde çiçek açtı gülnihal
O da senin soyun öğün Karaman
Daha düştük bir gaflete yanarım
Geçmişten ders almıyoruz
sanırım
Cadde sokak ben Türkçe’mi
ararım
Gene gelse Mehmet Bey’im
Karaman
Kirlenmişse sokakların şimdi de
Hele gel ki ahilerin ne halde
Dilim bitmiş orda burda her
yerde.
Gayri çözülür mü düğüm
Karaman.
Her yer cafe- branç dilimde
matem
Ah! “Bu günden gerü” der mi bir
Âdem.
Ya Rabbim! Görmeden yetirme
vadem
Çıkar mı karadan ağım Karaman.
Gülnihal: Gül ağacı. Çiçek veren
fide...
Kemal: En yüce değer. Eksiksiz
Behr: Felâket.
Ağım. Beyazım