HAFTALAR geçti, Ersun Yanal'ın, Fenerbahçe'ye kattığı bir tutam lezzet yok. 10 kişi kaldıktan sonra Moses'tan sağbek yaratma fikri, az kalsın maçın kaybedilmesine neden oluyordu. Moses'ın savunma tarafı sıfır ve Onyekuru hiç hava hakimiyeti olmayan bu oyuncunun üzerinden belki de hayatının en kolay kafa golünü attı.
 
Galatasaray'da da işler çok farklı değil. Zaman zaman 11 yabancı ile oynayan sarı kırmızılı takımda, Başakşehir'in puan kaybından sonra yakalanan avantajı, skora yansıtacak lider oyuncu yok. Sahada lider olarak gezinen bir Belhanda var ama ona da teknik direktörü bile ancak 45 dakika dayanabiliyor. 
 
Can Bartu ile Metin Oktay'ın ruhunu, kalitesini taşıyacak oyuncuları her iki takımımız da daha yıllarca arar. Bunca transfer, bunca harcanan paraya rağmen işin ciddiyetini kavrayan, forma aşkı ile oynayan futbolcu bulabilmek gerçekten zor.  Haftalardır konuşulan derbi maçı bittiğinde, kendi kendime sordum. Futbol adına konuşulacak ne var diye? Bir cevap bulamadım. İki büyük takımımız. Ama sol beklerini, sağ bekten devşirmişler.  Moses golü yedirdikten sonra, Ersun Yanal uyandı da İsmail'i oyuna alıp, Moses'ı sağbek oynama ızdırabından kurtardı. 
 
İki teknik adam da yenilgiden korkuyorlardı. Oysa bilmiyorlar mı, beraberliğin de şu aşamada yenilgiden bir farkı yok. Buna rağmen, korku dağları bekleyince, orta alan hakimiyetine göre planlarını yaptılar. Orada da kör dövüşü vardı uzun süre. Hasan Ali'nin kırmızı kartından sonra dengeler sayısal olarak değişti ama Galatasaray da yakaladığı üstünlüğü korumaktan uzaktı. Koca derbi galibi olmadan bitti. İki takımın da adı kaybedenler kulübüne yazıldı. Biri lidere yaklaşamadı, diğeri düşme potasından kurtulamadı.