Bir abid Hicaz yolunda  her adımda iki rekat namaz kılarmış. 

O kadar aşk ve şevk ile bu hak yolunu tutmuş ki, ayağına batan devedikenini çıkarmazmış.

Abid yolda böyle giderken birden bire gururlanmaya ve kendini beğenmeye başlamış.

Karşısına çıkan şeytan ona demiş ki, Kimse senden daha iyi  ve daha güzel ibadet edemez.

Bu kadar olur doğrusu. Bundan fazlasıda can sağlığı...

Şeytanın bu sözleri abidi kibirlendirmiş ve aniden yolu üzerindeki kuyuya düşmüş.Hak Te'ala'nın lufu erişmese neredeyse bütün bütün yoldan sapıtacakmış.

O sırada gaibden şöyle bir ses duymuş: Ey mübarek adam! Yaptığın ibadetle Allah yanında bir mevki elde ettiğini ve ona layık bir hediye sunduğunuz sanma. İyilikle bir gönül elde etmek bin rekat namazdan daha iyidir.

Şeyh Sadi Şirazi.

***

Yine bu anlamda başka bir hikaye:

Çin padişahının subayına karısı demiş ki, Ey mübarek adam! Çocuklar uyandılar, gözleri yoldadır. Karınları aç. Haydi kalk  padişahın mutbahına git de bunlara yiyecek getir.

Kocası dedi ki: Sevgili karıcığım, Padişah bu gün oruçludur. Saray mutbahında bugün yemek pişmeyecek.

Karısı ümitsizliğe düşerek ve gönlü yaralı olarak başını yereeğip şöyle dedi:

Hükümdar bu nafile oruçtan ne bekler? Onun iftarı çocukların bayramı ve orucu ise çocukların açlık matemidir.

Kadın doğru söylüyordu. Oruç tutmayıp da iyilik yapan, parasını saklayıpda ömrü boyunca oruç tutandan daha iyidir.

Bir fakiri doyuran, oruç tutmalıdır. Böyle yapımadıktan sonra zahmet çekmeye ne lüzum var.

Oldu mu ya? Yiyeceğini kendinden kısıyor, sonra yine kendin yiyorsun? oldumu ya? 

Yalnız başına bir kenara, köşeye çekilip hayal kuran cahiller kafirlikle dindarlığı bir birine karıştırırlar.

Suda parlaktır, aynada. Ama bunların parlaklıklarını ayırt etmek, aralarındaki farkı görmektir.