Başarıya odaklanmış insanların sözlüğünde “keşkeye” yer yoktur. Ama uzayın derinliklerinde arşivlenmiş olan kelimeler içinde en çok tekrarlanan kuşkusuz “keşke”dir. Keşke kavramını en çok kullananlar, kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden yararlanmayı akıl edemeyenlerdir.

Türk milliyetçiliği ülküsünü bu dünyada hayatının gayesi haline getirenler için de “keşke” kavramına yer yoktur. Olmamalıdır. Keşke kelimesinin şemsiyesi altına sığınarak pişmanlığınızı itiraf edip rahatlamayı düşünüyorsanız; kendinize ve size güvenenlere haksızlık ediyorsunuz. Buna hakkınız yok. Kimsenin hakkı yok. Benim de senin de onun da …

İşe plansız başlayanlar, önce dünyayı değiştirmeyi hedef alırlar. Hedef çok yüksek olduğu için ulaşmakta zorlanınca bir basamak altına rıza göstererek ülkelerini değiştirmekle yetinmeyi düşünürler.

Ama o da yüksek bir hedeftir.  Bu kez yaşadıkları beldeyi değiştirmek isterler. O da yüksek gelince ailelerini değiştirmeyi yeterli görürler. Ne var ki ailelerinde de değiştirecek kimse kalmamıştır. Ne yapabilirler? Hiç olmazsa kendilerini değiştirmeye vakitleri kaldıysa onu denerler. İnsan önce değiştirmeyi değil, değişmeyi hedef almalıdır.

Değişmeyi yani kendini geliştirmeyi beceremiyorsa, başkalarını değiştirmeye kalkışmamalıdır. Diyelim ki kendinden önce başkalarını değiştirmeye karar verdi. Ne olacak o karar? Tarih uygulanamamış kararlarla doludur.

Tersi olsaydı hayallerimiz yaptıklarımızdan daha az olurdu. Değiştirmenin başlangıç noktası olacaksa mutlaka kendi iç dünyamız olmalıdır. Aksi takdirde kimseyi değiştiremeyiz. Kendimizi değiştirmeyi denemediğimiz için de yerimizde saymak değil geri gitmek zorunda kalırız. En azından bizden hızlı gidenler bizi geçer. Kendini değiştirmekten işe başlamayanlar başkalarının değişimini gözleyemezler.

Bu konuda çarpıcı bir örnek bize gerçeğin aynası olabilir. Bir manastırın bodrumunda bulunan, Anglikan piskoposuna ait mezarın üstünde yazılı olan şu sözler insan mühendisliği modelini katletmekte çok geç kalıp bir papazın hikayesini anlatmaktadır: “Genç ve hür iken düşlerim sonsuzken dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim.

Ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda artık son bir gayretle sadece ailemi kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ne yazık ki bunu da kabul ettiremedim. Şimdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki önce yalnız kendimi değiştirseydim onlara örnek olarak ailemi değiştirebilirdim.

Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla memleketimi daha ileri götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”

Doğru söze ne denir?

Bush, Obama ve Trump da dünyayı değiştirmekten işe başlamadı mı? Oysa değiştirme işine kendi iç âleminden başlasaydı bugün günahsız insanlar ölmeyecek yersiz yurtsuz kalmayacaklardı. Kendilerine nizam vermekten aciz insanların dünyaya nizam vermeye kalkışması gerçekten komik düşmektedir. Ancak dünyayı değiştirmeyi hedefleyen insan işe doğru noktadan başlarsa, hedefe ulaşmaması için hiçbir sebep yoktur.

Bu vesileyle biz bütün Türk milliyetçilerine sesleniyoruz. Dünyayı değiştirmek, Türk’ün has vazifesidir. Dünyanın değişmesi Türkiye’nin değişmesine bağlı… Yanlış anlaşılmasın, değişmek derken kimseye ülküsünden ve kişiliğinden ödün versin demiyoruz. 

İçimizdeki eylemsizlik kafesini kırıp atmaktan bahsediyoruz. Bizim beklediğimiz değişim odur.

Başkalarının sizi değiştirmesini beklemeden siz kendinizi değiştireceksiniz. Değiştireceksiniz ki başkaları da size bakıp değişsinler.

Görüyorsunuz ki yalnız kendinizi değiştirdiğiniz zaman dünyayı değiştirme hakkınız doğuyor.