Bir milletin yürütücü kuvveti “ülkü” dür. Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir güçtür. 

Ülkü, önce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuur altlarında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir.

Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hayallerle büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar.

Alparslan’dan yakın tarihimize kadar Kızıl Elma ile ilgili düşüncelerimizi yeniden gözden geçirirsek eğer; en iyi öğretmen olan ‘Tarih’ bizlere ‘Kızıl Elma’nın, Türklerin ayak basacağı son toprak, sahip olacağı son zenginlik ve ulaşabileceği en yüksek refah düzeyi olduğunu gösterir.

Kızıl Elma tüm bunların yanında, milletimizi uyanık tutan ve birleştiren, bireylerin yüksek ahlak ve şahsiyetle donanmasına yardımcı olan itici bir kuvvet, yaşayan bir ülkü olmuştur tarih boyunca.

Türk Milletine millî inanç ve güç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü dünyadaki ve çevremizdeki Emperyalistlerin, Türk devletini çevreleyen hasma ne eylemlerine bakmak yeter.

Kızıl Elma, başarının ve yükselmenin sonunun olmadığını Türk’e öğretmiş, sahip olunanların hep bir adım ötesi olarak kabul görmüştür. Kızıl Elma’nın asla bir kalıbı, bir birimi veya bir ölçüsü olmamıştır: Kızıl Elma Fatih için bir şehir, Kutluk Kağan için bağımsızlık, Bilge Kağan için ise halkın refahı olmuştur. 

Mefkurenin asıl manasına inecek olursak eğer; Kızıl Elma, esasında ne Tuna Nehri’nin batısındaydı ne de Sina çölünün güneyinde. Kale burçlarında, mabet kubbelerinde veya savaş meydanlarında da değildi. Kızıl Elma, hayal kurmayı bilen atalarımızın kendi zihnindeydi. Alparslan’ın da, Fatih’in de, Gazi Mustafa Kemal’in de Kızıl Elması gece uyumadan kurdukları düşlerindeydi.

Yıllardır terk ettiğimiz Türk Milliyetçilerinin en güzel alışkanlığına, yani hayaller kurmaya bir an önce yeniden dönelim. Milli duygularla dost sohbetlerinde, baş başa kaldığımız ailemizle, gece yatağa geçip baş başa kendimizle kaldığımızda muhakkak hayaller kuralım. Malazgirt ovasındaki Alparslan gibi düşünelim, sonra bugünü…


Sonra geleceğin Milliyetçi Türkiye’sini düşleyelim, hatta zihnimizi zorlayalım Turan’ı düşünelim. Bir gün Orta Asya’dan İstanbul’a herkesin bir bayrak altında tek sınır dahilinde birleştiğimizi hayal edelim. Malazgirt’le Mohaç’la, İstanbul’u fethettiği gece kan ter içinde uyanan Fatih gibi hep yeni zaferlerin hayallerini kuralım. Yetmiş üç yaşında at sırtında binlerce kilometre yol giden Sultan Süleyman gibi hayallerimizle “bir gün mutlaka” diyerek inanalım kurduğumuz hayallere.

Kendi kızıl elmamızı kendimiz belirleyelim. Kızıl Elma İlla ki Turan ve Fetih değildir. Bir genç için en son teknolojiyi ülkesinin hizmetine kazandırmaktır. SİHA’dır, İHA’dır, TOGG’dur.   Milli Uçağın motorunu çalıştırmaktır Kızıl Elma. Kızıl Elma Ülkemiz için yaptığımız, ülkemiz için üretmeyi başardığımız zorluklar, birliğimiz, beraberliğimiz, gülen yüzümüz, geleceğe olan inanç ve hayalimiz, okşadığımız yetimin sevinci, Bir gün Türk gelecek umuduyla bekleyene gitmek, geri çevirmediğimiz muhtaçların duasıdır Kızıl Elma, kim bilir?

Mustafa Kemal’in tarih sahnesine ‘Kızıl Elma’sı Samsun’la başlayan, milletle el ele verip peşine düştüğü hayal ettiği imparatorluk coğrafyasından arda kalan ‘ana’ topraklarda yeni bir devlet filizlendirirken, Kızıl Elmayı karış karış genişleterek, inanç, hayal ve hedefinin vefatına kadar, Milli Misak-ı topraklarının tamamının vatan topraklarına katıldığını görmek değil midir?

Yeter ki kendi Kızıl Elma’mızı bulmaya gayret edelim ve koşalım onun peşinden… Her zaferden sonra kaçıralım Kızıl Elma’mızı elimizden, kan ter içinde uyanalım geceleri. Sabah olunca bir umutla peşine düşelim yeniden… Kendi Bizans’ımızı keşfedelim ve kazanalım kendi Malazgirt’imizi! Kuşatalım Viyana’mızı, yürüyelim Sina Çölü’müzde.

Bu ülkenin hayal kurabilecek, Alparslan’lar, Fatih’ler-Sultan Süleyman’lar, Gazi Mustafa Kemal’lere, Gazi’yi örnek alarak, çevremizdeki kuşatmayı yarmaya çalışan, Türk milletinin bağımsızlığından ödün vermeyen, boyunduruk altına alınamayan Erdoğan’lar gibi Kızıl Elma’ya ulaşma gayretinde olanlara, yani bizlere her gün daha çok ihtiyacı var.  

Artık bir devir kapanmıştır. Gittikçe uyanan millî şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelma’nın yolunu kapatamayacaklardır.

Ziya Gökalp’in mısraları düsturumuz olacaktır:

Demez taş, kaya
Yürürüz yaya,.
Türk’üz, gideriz
Kızılelma’ya!