Hz. Peygamber (sav) Medine'ye girdiğinde devesinin ilk çöktüğü arsa, üzerine Mescid-i Şerif'in bina edilmesi için ona on dinara satın alındı. Mescidin yapımında bütün müslümanlar iştirak ettiler. Hazret-i Peygamber de diğer müslümanlar gibi çalışıyor, etraftan taş topluyordu. Üseyd b. Huzeyr, bir defasında Peygamber'e yaklaşarak: "Ya Resulullah! Müsaade ederseniz, taşı ben götüreyim" demişti.

Resulullah (s.a.v) ona: "Git, başka bir taş getir" buyurarak laf adamı değil, amel adamı olduğunu gösterdi. O sırada müslümanlardan biri şu beyti okudu:"Biz oturur da Peygamber çalışırsa, bu bizim yaptığımızı gösterir" Hz. Peygamber ve müslümanlar çalışırken şu cümleyi terennüm ediyorlardı: "Ahiret hayatından başka bir hayat yoktur. Gerçek hayat, ahiret hayatıdır. Allah'ım! Ensar ve muhacirlere rahmet et"

Osman b. Affan, elbiselerinin toz toprağa bulaşmasına çok özen gösteriyordu. Mescid yapılırken elbisesi temiz kalsın diye çalışmazdı. Ammar b. Yasir, Osman'ı kınamak maksadıyla Ali'den (a.s) öğrendiği şiiri okuyordu: "Mescidleri onaran, her halukârda mescidlerin abad olması için çalışanlarla tozdan topraktan kaçanlar eşit olmazlar".

Bu şiir, Osman'a oldukça ağır geldi. Osman elindeki asaya işaret ederek, Ammar'a: "Görüyor musun bu asayı! Onunla burnunu kırarım!" dedi. Peygamber bunu duyunca: "Ammar'dan ne istiyorsunuz. Ammar, onları cennete çağırıyor, onlar ise onu cehenneme. "Genç Ammar, mescidin yapımında bir hayli katkıda bulunmuştu.

Diğerleri her defalarında birer taş götürdükleri halde o iki taş getiriyordu. "Birini kendi adıma, birini de Peygamberin adına getiriyorum" diyordu. Bazıları onun ihlâs ve sadeliğinden su-i istifade ederek ona, tahammül edebileceği miktardan fazla taş yüklüyorlardı. Bir gün Peygamber  (s.a.v) onu, sırtına üçtaş yüklenildiği halde gördü.

Ammar, Peygamber'e şikayetlendi: "Ya Resulullah, ashabın beni öldürmek istiyorlar, kendileri taşları birer birer taşıdıkları halde benim sırtıma üçer üçer bırakıyorlar" dedi. Peygamber, mübarek eliyle onun sırtının tozunu temizledi ve şu tarihi cümlesini o anda buyurdu: "Bunlar senin katilin değildir. Seni zalim grup öldürecektir, oysaki sen onları Hakka çağıracaksın" Bu gaybi haber, Peygamber'in nübüvvetinin delillerinden biridir.

Nitekim Peygamber'in (s.a.v)  haber verdiği gibi de oldu. Ammar doksan yaşındayken Sıffın harbinde Emirülmüminin'in yanında savaştığı halde Muaviye'nin askerleri tarafından öldürüldü. Bu gaybi haber, Ammar'ın hal-i hayatında da tesirini bırakmıştı. Müslümanlar, Peygamber'in o sözünden sonra Ammar'ı hakkın mihveri biliyor, herhangi bir grubun hakk üzere olduğunu onun katılmasıyla teşhis ediyorlardı.

Ammar Sıffın meydanında şehid düşünce, Şam'lıların safında bir çalkantı vücuda geldi. Muaviye ve Amr İbn. As'ın zehirli propagandalarına kanarak Ali'nin hakkaniyetinde şüpheye düşen kimseler kendilerine geldiler. Hezime b. Sabit-i Ensari, Emirülmüminin İn eşliğinde Sıffin’e gitmiş, fakat savaşmak hususunda şüpheliydi.

Ama Ammar öldürüldükten sonra kılıç çekti ve Şam lı Lara saldırdı. Himyerli Zü’l-Kila' kendi kabilesinden yirmi bin kişiyle birlikte Ali ile savaşmak için gelmişlerdi.  Muaviye bu adama güvenerek savaşa başlamıştı. Bu aldanmış komutan, Ammar-ı Yasir’in Ali'yle (a.s)  birlikte olduğunu duyunca kendine geldi.

Muaviye tezgâhının mübelliğ leri, onu elden çıkarmamak için: "Ammar nerede, Sıffin nerede! Iraklılar böylesi yalanları uyduruyorlar" dediler. Zü'l-Kila bu söze kanmadı.

Amr-i As'a dönerek: "Peygamber (s.a.v),  Ammar hakkında böyle bir şey söylemiş mi? "diye sordu. As'ın oğlu: "Evet söylemiştir, fakat ne var ki, Ammar Ali'nin ordusunda değildir" diye cevap verdi.

Zü'l-Kila: "Bizzat kendim araştırmalıyım" diyerek bir grubu, Ammar'ın Ali'nin ordusunun içinde olup olmadığını araştırmak için görevlendirdi. Bu hassas anlarda Muaviye ve Amr. b. As, Zü'l-kila'nın Ammar'ın Ali'nin (a.s) ordusunda olduğunu veya Ali'nin yanında şehid düştüğünü öğrendiği takdirde Şam ordusunun saflarında büyük bir boşluk vücuda geleceğini düşünerek onu mermuz bir şekilde öldürdüler.

Bu hadis, ister Sünni, ister Şii muhaddislerin arasında o kadar meşhurdur ki, onun kaynaklarını zikretmeye lüzum görülmemektedir. Ahmed b. Hanbel naklediyor ki: "Ammar, Sıffinde öldürülünce Amr b. Hazm, Amr-i As'a gelerek: "Ammar öldürüldü, Peygamber onun hakkında "Onu zalim zümre öldürecektir" buyurmuştur" dedi. Amr-i As, bunu duyunca bir çığlık attı ve : "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" dedi. Sonra konuyu Muaviye'ye haber verdi.

Muaviye: "Ammar'ı biz öldürmedik ki; onu Ali ve yaranı öldürdü. Onlar Ammar'ı savaşa gitmeselerdi, o da öldürülmezdi" dedi. " Fakat açıktır ki, Ebu Süfyan oğlunun, Şamlı askerlerini aldatmak için yaptığı bu tevcih, İlahi adliye de kabul edilmez. Her akıllı insan da  bu sözün ne kadar temelsiz olduğunu anlar.

Nassîn karşısında ictihad etmek işte buna denir. Tarih boyu bir grup, daima zalimlerin zulümlerini, cinayetkarlarin cinayetlerini ayet ve rivayetler karşısında yapılan böyle batıl içtihatlarla yorumlamışlardır. Şehadeti …Ammar bin Yasir Sıffin Savaşında olağanüstü bir cesaretle Muaviye’nin ordusunun saflarının arasına daldı.

Tıpkı Resulullah (sav) ile beraber sadık ve ihlaslı biri olarak savaştığı gibi. Bir anda mızraklarla üzerine saldırdılar. Ebu’l-Adiye ve İbn Con mızraklarını ona sapladılar. Rivayete göre, bu ikisi Ammar’ın başını kesip Muaviye’ye götürmek için birbiriyle yarıştılar. O sırada Abdullah b. Amr b. As orada oturuyordu.

Onlara şöyle dedi: Biriniz onu arkadaşına gönül rahatlığıyla bağışlasın Çünkü ben Resulullah'ın (sav) ona şöyle dediğini duydum: “Ey Ammar! Seni zalim ve haddi aşan bir topluluk öldürecek..” İmam Ali’ye (as) Ammar’ın şehit düştüğünün haberi geldi. Derhal düştüğü yere koştu.Büyük bir üzüntü duyuyordu,derin bir keder yaşıyordu.

Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Öğüt veren bir yardımcısını, güvenilir bir kardeşini kaybetmişti. Ammar’ın şehit düştüğü haberi iki ordu arasında yayıldı. Muaviye ordusunun saflarında büyük bir kargaşa yaşanıyordu.

Muaviye,Ammar’ı öldürenlerin,onu buraya getirenler olduğunu yaydı. Şam'ın basit insanları bu ucuz saptırmaya inanmakta güçlük çekmediler. Rivayete göre, Muaviye’nin bu sözü İmam’a (a.s) ulaştırıldığında şöyle demiştir: “ Evet, Hamza’yı da biz öldürdük; çünkü onu Uhud’a biz götürmüştük!”