Dedi ki;  ''Ey çevresinde  canın tavaf edip durduğu Allah  ankası... şükrolsun kaf dağından geri döndük, Ey aşkın kıyamet yerinde
İsrafillik eden sevgili... ey aşkın aşkı, ey aşkın dileği! Bana hilat vermeden önce dilerim, kulağını pencereme daya...
Kalbim tertemizdir, bu yüzden halimi bilirsin... ey kulları yetiştiren, ey kullarına lütufları bulunan  sevgili, sözlerimi duy!
Ey  misli olmayan Sadr, nice zamandır halimi duymanı arzulayıp durdum.
Bu arzuyla aklım, fikrim  uçtu gitti. Ne zamandır sözlerimi dinlemeni, derdimi duymanı, o cana can katan gülüşlerini, 
Benim eksik, artık sözlerimi işitmeni, benim kötülükler düşünen canımın işvesini düşünüp durdum, özleyip yattım.
Benim sence malum olan kalp akçelerimi sağlam para gibi kabul edin. Şuh bir küstahın küstahlığına gösterdiğin hilme  karşı bütün hilimler,
bir zerreden ibaret.
Dinle bak, hizmetinden  aldığım  andan itibaren nelere uğradım; İlk önce benim için ne evvel kaldı, ne ahir... Ön de gözümden kalktı, son da!
İkinci, ey güzel sevgili, çok aradım ama sana bir ikinci bulamadım.
Üçüncüsü senden ayrıldım ayrılalı Allah, üçün üçüncüsüdür demiş gibi oldum. Döndürücüsü ayrılık, tarlamı, ekinimi yaktı; Hamiseyi Rabiadan
ayırt edemez oldum!
Nerede topraklar üstünde kan görürsen hiç şüphe etme ki biz oradan geçtik, kanlı gözyaşlarımızı takip ederek izimizi izleyebilirsin!
Sözlerim, bu feryat ü figanın adeta gök gürültüsü ...Yeryüzüne bulutlardan yağmur yağdırmak istiyor!
Söylemekle ağlamak arasında mütereddidim...nasıl edeyim, ağlayayım mı söyleyeyim mi?
Söylesem ağlayamam; fakat ağlarsam sana nasıl şükredebilirim, Seni nasıl övebilirim? Padişahım, gözlerimden gönül kanları akmakta.
Bak, gözlerimden neler akıyor? O zayıf aşık, bunları söyleyip ağlamaya başladı...Haline aşağılık kişilerde ağladılar, yüce kişiler de içinden
öyle bir hay  haydır coştu ki Buhara halkı etrafına toplandı.
Hayran hayran söylemekte, hayran hayran ağlamakta, hayran hayran gülmekteydi. Kadın, erkek, büyük, küçük, herkes ona şaştı kaldı!
Bütün şehir onun rengine boyandı; herkes, onnla ağlamaya başladı. Kadın, erkek birbirine karıştı, kıyametten bir elamet oldu!
O anda gökyüzü yere, kıyameti görmedin sen  gör diyordu! Akıl, bu ne aşktır, bu ne haldir...
Onun ayrılığına şaşmalı, kavuşmasına mı...
Hangisi daha ziyade şaşılacak şey diye hayran olmuştu. Gök, o anda kıyametname okumuş, saman uğrunsuna kadar elbisesini yırtmıştı!
Aşk, iki alemede yabancıdır; aşkta 72 türlü divanelik var! Aşk, pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda...
Padişahların canları bile ona hasret çekmektedir. Aşk dini, aşk mezhebi, 72 şeriatta da dışarıdadır. Padişahların tahtları, aşka karşı alelade
bir tahta parçasından ibarettir. Aşk çalgıcısı, sema vaktinde şunu çalar: Kulluk bir bağdır, efendilik baş ağrısı!
Şu halde aşk nedir?
Yokluk deryası! aklın ayağı, orada kırıktır! kulluk da malum sultanlık da....
Aşıklık bu iki perdeden  gizli! ( MESNEVİ)