Bir ihtiyar bir gün bana şöyle anlattı:

''Genç ve bakire bir kızla evlendim. Odayı çiçeklerle süsledim. Onunla başbaşa vermiş, yalnız kalmış gönlümü ona bağlamıştım.

Uzun geceler uyumaz; bana alışsın ve benden ürkmesin, diye onun hoşuna gidecek şeyler anlatır, onunla meşgul olur, onu eğlendirecek latif er

yapardım. 

Bir gece kendisine dedim ki: '' Şansın varmış ki, benim gibi gün görmüş, olgun, zamanın sıcağını, soğuğunu idrak etmiş, hayatın acılığını ve tatlılığını tatmış, iyi ile kötüyü ayırt eden  tecrübe ve konuşma usulünü yollarını bilen, sevgi denilen şey nedir, anlayan onun şartlarını yerine getiren, şefkatli, iyi tabiatlı, tatlı dilli, merhametli ve mihriban bir ihtiyara kısmet olmuşsun.''

MESNEVİ: Elimden geldiği ve gücümün yettiği kadar senin gönlünü alırım. Eğer senin gıdan papağanın yiyeceği gibi şeyler olsa, seni beslemek için tatlı canımı feda ederim. Sen beni incinsen bile, ben seni incitmem. 

Egoist, kısa ve sathi düşünceli, dik kafalı, sebatsiz, her an bir hava çalan, uçarı, daldan dala konan hercai, başı havada, her gece bir yerde yatıp kalkan, her gün bir dost tutan gencin eline düşmedim.''

BEYT: 

Gençler, güzeldir ve cazibeler  ama bülbül gibi vefasızdırlar. 

Her dakika başka bir gülün üzerinde öterler.

NESİR: İhtiyarlar ise, gençler gibi cahil, tecrübesiz ve görgüsüz olmayıp, akılla iş görür ve öyle yaşarlar.

BEYT:

Kendisinden daha  daha iyisini, daha değerlisini ara. Bunu fırsat bil. Kendin gibi kimselerle yaşarsan, boşuna vakit kaybedersin; vaktin boşuna geçer.

Genç bir kadının okla yatması, yani okla vurulup ölmesi, bir ihtiyarla yapmasından daha iyidir.

Bu kadar hırçınlığın ve cevrü cefana rağmen  nazını çekerim, çünkü güzel yüzlüsün. Gülistan).