“Kef, He, Ye, Ayn, Sâd.”ا “Bu, Senin Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini zikridir.”

“Hani O, Rabbine gizlice nida etmişti.”

Çünkü Allah nezdinde gizli ve cehrî olan birdir.

Başkalarının duymayacağı şekilde yapılan dua daha kaliteli bir ibadettir, ihlâsa daha uygundur.

Hz. Zekeriya’nın duayı hafif bir sesle yapması, yaşlı bir hâlde iken çocuk talebinde bulunması duyulsa, ayıplanma endişesinden de olabilir.

Veya durumlarını beğenmediği akrabalarının duasına muttali olmasından korktuğu için böyle sessiz dua etmiştir.

Veya yaşlılıktan gelen zafiyet, sesini kısmıştır.

Hz. Zekeriya bu duayı yaptığında yaşlılığı kati olmakla beraber yaşının kaç olduğu hususunda altmış, yetmiş, doksan dokuz gibi farklı açıklamalar vardır.

“Dedi: Ey Rabbim! Şüphesiz benim  kemiğim zayıflayıp gevşedi.”“Kemiğim zayıfladı” demesi, bedenin direği ve temel yapısının kemikler olmasındandır. Ayrıca, en sağlam yapı olan kemiğinin zayıflamasını ifade ederek çok zayıf düştüğünü anlatmıştır. Çünkü kemik zayıf düşünce, diğerleri daha da zayıf hâle gelmiş demektir.

“Kemiklerim” demek yerine tekil söylemesi, cins ifade etmesinde indir.

“Ve baş ihtiyarlıkla tutuştu.”

Ateşin kıvılcımları bir yere düştüğünde bulunduğu yerde parlaklık meydana gelir ve bu kıvılcımlar gittikçe etrafa yayılır, her tarafı kaplar. İhtiyarlık alâmeti olan beyaz kılların başta meydana getirdiği parlaklık ve gittikçe başın her tarafını kuşatması da buna benzer.

Hz. Zekeriya, gayet beliğ bir şekilde bu hâlini arzederken,

-Bu hâli istiare yoluyla anlattı, saçın beyazlıkla tutuşmasını başına nisbet etti.

-Maksadını izah için, bu tutuşmanın ihtiyarlık yönüyle olduğunu söyledi.

“Başım” demek yerine “baş” demekle yetindi. Böyle demesiyle onun başının bembeyaz hâle geldiği anlaşılacağından ayrıca kayıt getirmedi.

وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا “Ve Sana dua etmekte de ey Rabbim, hiçbir zaman mahrum olmadım.”Bilakis Sana her ne zaman dua ettimse bana icabet ettin.

Hz. Zekeriyanın böyle demesi, dualarının önceden beri hep kabul edildiğini nazara vererek bunun da kabulünü istemek içindir.

Ayrıca, böyle demesinde, her ne kadar yaşlı hâlde çocuk talebinde bulunmak alışılmış bir şey değilse de, Cenab-ı Hakkın kendisine icabetinin alışılmış bir durum olduğuna tenbih vardır. Cenab-ı Hak, daima duasına icabet etmeye Onu alıştırmış ve bunun da gerçekleşeceğine dair ümitlendirmiştir. Kerîm olan zatın, ümit verdiği kimseyi eli boş döndürmemesi beklenir.

“Çünkü ben, ardımdaki yakınlardan korktum.”

Yakınlarından murat, amca çocuklarıdır. Bunlar, şerli kimselerden, bunların kendi yerine geçip ümmete iyi davranmalarından ve dini asıl mecrasından çıkarıp değiştirmelerinden korktu.

“Ardımdaki” ifadesi, ölümümden sonra demektir. Ayette geçen “mevâli” kelimesi, “benden sonra benim yerime geçecek kimseler” anlamına da gelebilir.“Hanımım da kısır bulunuyor.”

“Onun için katından bana bir çocuk ihsan et.”

Çünkü böyle bir şey, ancak Senin lütfundan ve kemâl-i kudretinden ümit edilir. Yoksa ben de hanımım da çocuk sahibi olmaya uygun değiliz.

“Ta ki bana mirasçı olsun, Al-i Yakuba da mirasçı olsun.”

Bundan murat din ve ilim noktasından varis olmaktır. Çünkü peygamberler mal mirası bırakmazlar.

Bundan murat, Hz. Zekeriyanın Mescid-i Aksa ile ilgili görevi de olabilir.

Âl-i Yakup'tan murat, Hz. İshak'ın oğlu olan Hz. Yakubun neslidir. Yakub'un Hz. Zekeriya'nın bir kardeşi olduğunu söyleyenler de oldu.

“Ya Rabbi, sen onu rızana kavuştur.”

Söz ve amel olarak ondan razı ol.

 “Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana

Yahya isminde bir çocuğu müjdeliyoruz.”

Bu, Cenab-ı Haktan O’nun nidasına bir cevaptır ve duasının kabul edildiğini vaat etmektir.

Cenab-ı Hakkın, doğacak çocuğu ismiyle bildirmesi, Hz. Yahya için bir tahriftir.

“Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık.”

Bunda, duyulmamış isimlerle isimlendirmenin, isimlendirilen şeyin şanını yükseltmek olduğuna bir delil vardır.

Hz. Yahya'ya bu ismin verilmesi,

-Annesinin rahminin Onunla hayat bulmasından,

-Veya Allah'ın dininin O'nun davetiyle ihya edilmesi nedendir.

“Zekeriyya dedi: Ya Rabbi! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl çocuğum olabilir?”

Hz. Zekeriya, çocuğu verecek olanın Cenab-ı Hakkın kemâl-i kudreti olduğunu ve tahkik edildiğinde sebeplerin hükmünün geçersiz olduğunu itiraf etmekle beraber, kendisi gibi bir pir-i faniden ve hanımı gibi yaşlı ve kısır bir kadından çocuk olmasını hayretle karşıladı.

 Dediğin gibidir” dedi.”

Bundan dolayı doğrudan Cenab-ı Hak veya müjdeyi veren melek O’nu tasdikle beraber şuna da dikkat çekti:Evet, durum dediğin gibi. “Rabbin buyurdu ki: O bana kolaydır.”

Vaat ettiğim gibi, size bir çocuk vermek bana kolaydır. Yapmayı murat ettiğim şeylerde sebeplere muhtaç değilim.

وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا “Nitekim bundan önce seni yarattım, hâlbuki sen hiçbir şey değildin.”Sen bir şey değilken, hatta tamamen yok iken seni yaratmıştım.

Ayette, madum olanın bir şey olmadığına bir delil vardır.

 “Dedi: Ya Rabbi! Bana bir alâmet ver.”

Ya Rabbi, beni müjdelediğin şeyin vukuunu kendisiyle bileceğim bir alâmet bana ver.

“Allah dedi: Senin alâmetin, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamaz hale gelmesidir.”

Bunun alâmeti, lâl ve dilsiz olmadığın halde sapasağlam iken üç gece insanlara bir şey söyleyemeyen imendir.Âl-i İmran sûresinde bu konu anlatılırken “üç gündüz” diye ifade edilmişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlarla konuşmaktan men edilmesi, zikir ve şükre kendini vermesi, üç günün hem gündüzlerinde, hem de gecelerinde devam etti.

“Nihayet (birgün konuşmayınca) mihrabdan kavminin karşısına çıktı da onlara “Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin” diye vahyetti (işarette bulundu).”“Mihrap”tan murat namaz kıldığı yer veya oda olabilir.

Başka ayette “ancak remzen konuşabilirsin” (Al-i İmran, 41) denilmesinden anlaşıldığı üzere, burada ayetin metninde geçen “vahiy” kelimesi “işaret etmek” anlamındadır.

Denildi ki: Onlara tavsiyesini yere yazarak söyledi.

Belki de hem kendi tesbihte bulunmak, hem de kavmine kendisiyle beraber tesbih etmelerini söylemekle görevliydi.

“Ey Yahya! Kitabı kuvvetle al.”

Hz. Yahya’ya da şöyle dedik: Tevratı tam bir ciddiyetle al.

“Ve daha çocukken ona hikmet verdik.”

Daha çocukken kendisine hikmet ve Tevratı anlamayı nasip ettik.

Denildi ki: Bundan murat nübüvvettir. Allah, daha çocukluğunda O’nun aklını muhkem kıldı ve kendisine peygamberlik verdi.

“Hem de katımızdan bir merhamet ve arınmışlık verdik.”

Hem anne-babasına, hem de başkalarına karşı Ona nezdimizden bir şefkat verdik.

“Arınmışlık”tan murat, O’nun günahlardan tertemiz olması ve  Allah'ın O’nu anne-babasına hibe etmesidir.

Veya bundan murat, Allahın O’na imkân verip insanlara sadaka vermeye muvaffak kılmasıdır.

“Ve O, çok takva sahibi idi.”

İtaatkârdı, günahlardan kaçınırdı.

 “Anne - babasına karşı hürmetkârdı.”

 “Zorba ve isyankâr değildi.”

Rabbine veya anne- babasına karşı isyankâr bir zorba değildi.

 “Ve doğduğu gün,öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.”Şeytan Âdemoğullarına doğdukları gün dokunup ağlatmasına mukabil, doğduğu günde O’na Allahtan selâm olsun, selamette kalsın.

Öldüğü gün kabir azabından sâlim kalsın.

Kıyamette de cehennem ateşinden selâmet bulsun.