668 yılında Mekke'de doğdu. Dârî nisbesini Abdüddâroğulları'na mensubiyeti sebebiyle aldığını ileri sürenler olmuşsa da Ebû Ca'fer İbnü'l-Bâziş'e göre Kisrâ tarafından Yemen'in San'a şehrine gönderilen İsfahanlı Farslar'dandır; hayatının ilk dönemlerinde aktarlık yaptığı ve Bahreyn'in güzel kokularıyla tanınan Dârîn Limanı'na nisbetle Hicaz bölgesinde aktarlara Dârî dendiği için bu nisbe ile anılmıştır.

Zehebî ve İbnü'l-Cezerî de bu görüşü tercih etmektedir. Ayrıca Amr b. Alkame el-Kinânî'nin mevlâsı olduğundan Kinânî ve Mekkî nisbeleriyle de zikredilmiştir. Künyesi Ebû Bekir, Ebû Abbâd ve Ebû Muhammed olarak kaydedilmişse de doğrusu Ebû Ma'bed Dir. Sahâbî neslinden Abdullah b. Zübeyr, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Enes b. Mâlik'le görüşen ve bir müddet Irak'ta ikamet edip Mekke'ye dönen İbn Kesîr . Kur'an derslerini Mücâhid b. Cebrden ve Abdullah b. Abbas'ın mevlâsı Dirbâs'tan aldı. Abdullah b. Sâib'den de okuduğu ileri sürülmüştür, ancak Zehebî bunun doğru olmadığını ve Kur'an'dan bir bölüm okumuş olabileceğini söyler. 

İbn Kesîr Mücâhid b. Cebr, Dirbâs, İkrime el-Berberî, Ebü'l-Minhâl Abdurrahman b. Mut'im, Muhammed b. Kays b. Mahreme Den hadis rivayet etti. Ma'rûf b. Müşkân, Şibl b. Abbâd, İsmâil b. Abdullah el-Kıst, Halîl b. Ahmed Kur'an ve kıraat talebeleri arasında yer alırken Ebû Amr b. Alâ ondan bir hatim indirmiş; İbn Cüreyc, Eyyûb es-Sahtiyânî, Hammâd b. Seleme, Cerîr b. Hâzim, Abdullah b. Ebû Necîh gibi âlimler kendisinden hadis rivayet etmiştir. Hammâd b. Zeyd'in de ondan bazı kıraat vecihleri naklettiği belirtilmektedir.

İbn Kesîr 738 yılında Mekke'de vefat etti. Bu tarihin Abdullah b. Kesîr b. Abdülmuttalib es-Sehmî'nin ölüm tarihiyle karıştırıldığı ve onun 122'de öldüğü ileri sürülmüşse de Zehebî gerek Târîḫu'l-İslâm'da gerekse el-ʿİber'de biyografisini 120 yılı vefeyâtı arasında kaydetmiş, İbnü'l-Cezerî de bu tarihin kesin olarak 120 olduğunu zikretmiştir. 

Cerîr b. Hâzim, İbn Kesîr'in düzgün bir tilâveti olduğunu, Süfyân b. Uyeyne, Mekke'de Humeyd b. Kays ve İbn Kesîr'den daha güzel Kur'an okuyan bir kimse bulunmadığını söylemiştir. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm da Mekke'de İbn Kesîr, Humeyd b. Kays ve İbn Muhaysın ın kıraat konusundaki önemine işaret ettikten sonra İbn Kesîr'in önde olduğunu belirterek Mekkelilerin kıraatinin onda birleştiğini ifade etmiştir. 

İbn Mücâhid, İbn Kesîr'i Kitâbü's-Sebʿa'sındaki yedili sistemine alırken kendi dönemine kadar Mekkeliler arasında onun kıraati üzerinde icmâ hâsıl olduğuna dair tespitini göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Enderâbî'ye göre de İbn Kesîr hem Mekke'nin kāriidir, hem Mescid-i Harâm'ın mukrîidir; Mekkeliler onun kıraatinde birleşmiş, Enderâbî'ye kadar bu tercihlerini korumuşlardır (Ḳırâʾâtü'l-ḳurrâʾi'l-maʿrûfîn, s. 65). Zehebî'nin belirttiğine göre İbn Kesîr aynı zamanda bir vâizdi; talebelerine ders okutacağı zaman onlara önce vaaz ediyor, Kur'an tilâvetine mânen hazır halde başlamaları için bu yolu seçtiğini söylüyordu. 

Safedî, İbn Kesîr'in kıraatinin kendi tercihleriyle meydana geldiği veya aynen Mücâhid b. Cebin ya da Abdullah b. Abbas'ın yahut Übey b. Kâ'b'ın okuyuşlarıyla sınırlı olduğu şeklinde âlimlerin farklı görüşleri bulunduğunu söylüyorsa da onun kıraatinin Mücâhid'in okunuşlarıyla sınırlı olmadığı kesindir.

Zira pek çok yerde Mücâhid'in okuyuşunu tercih etmemiştir. Meselâ Bakara sûresinin 20. âyetini okurken İbn Kesîr bu kelimeyi diğer kurrâ gibi aynı sûrenin 85. âyetinde  okurken İbn Kesîr İbn.  diye okumaktadır. Aynı şekilde yine bu sûrenin 184. âyetinde Mücâhid  okumakta. İbn Kesîr diğer kurrâ gibi  diye kıraat etmektedir. Buna göre onun kıraatinin Abdullah b. Abbas veya Übey b. Kâ'b'ın kıraatiyle sınırlı olduğunu düşünmenin bir dayanağı yoktur.

Ancak Enderâbî'nin değerlendirmesine göre İbn Kesîr'in kıraatinde esas olan, kendi reyi ile ve kıyas yoluyla tesbitler yapmadan rivayet ve isnaddır.

Bu esas göz önünde bulundurulmak şartıyla hocalarından aldığı farklı okuyuşlar arasında tercihler yaparak kıraatini oluşturduğunu söylemek mümkündür.
İbn Ebû Dâvûd'un tesbitleri doğru ise İbn Kesîr'in kıraatinde Mekke mushafı ile uyuşmayan noktalar da vardır. Nisâ sûresinin 171. âyetinde yer alan  kelimesi adı geçen mushafta  şeklinde yazılmış olduğu halde İbn Kesîr diğer kurrâ gibi bu kelimeyi  okumuş, Muhammed sûresinin 18. âyetindeki ibaresi de yine Mekke mushafında şeklinde yazılı olmasına rağmen Basra ve Medine mushaflarına uyarak  diye okumayı tercih etmiştir (İbn Ebû Dâvûd).

Zehebî'ye göre az hadis rivayet etmiş olan İbn Kesîr'i İbn Sa'd, Ali b. Medînî ve Nesâî vesika bir râvi olarak değerlendirilmiş olup Kütüb-i Sitte'de ve diğer bazı kaynaklarda yer alan "selem" hadisinin (tahrîci için bk. Zehebî, Maʿrifetü'l-ḳurrâ onun tarafından mı rivayet edildiği, yoksa bu hadisin senedindeki Abdullah b. Kesîr'in Sehmî nisbesi ile anılan ve dedesinin ismi Muttalib olan râviye mi ait olduğu hususu ihtilâflıdır. Zehebî, bu ihtilâfa da işaret ederek İbn Kesîr'in Kütüb-i Sitte'de bundan başka hadisi bulunmadığını söylemiş , Mîzânü'l-iʿtidâl'de ise Abdullah b. Kesîr es-Sehmî'nin biyografisini incelerken mukrî olan İbn Kesîr'in kaynaklarda herhangi bir rivayetinin yer almadığını belirtmiştir.

Editör: Haber Merkezi