Saadet ancak Allah'ın lütfu ile elde edilir. Kol kuvvetine gül vererek  dövüşmek , vuruşmakla değil.

Yüce felek istemezse devlet kahramanlıkla kemende girmez. Ne karınca zavallı, aciz ve zayıf olmakla aç kalır; ne de aslan pençesi kuvvetli  olduğu için her zaman  karnını doyurabilir.

Eflake el eriştirip çarkın dönüşünü değiştirmek, onu başka türlü çevirmek mümkün değildir. Bu bakımdan onun dönüşüne dönmesine uymak gerek.

Eğer çok yaşaman mukadder ise , seni ne yılan sokar, ne aslan paralar, ne kılıçkeser......

Hayattan nasibin kalmamış ise ne yapsan nafile. Panzehir zehir olur, seni öldürür. Nitekim Rüstemin bu dünyada yiyecek rızkı kalmayınca Şagad onun tozunu çıkardı.

ISFAHANLI PEHLİVAN HİKAYESİ

Isfahanda cesur, kavgacı, kurnaz, konuşkan bir dostum vardı. Eli ve hançeri kanla kınalı idi. Elinden düşmanın gönlü ateşte kebap  gibi yanardı. Bir gün bile ok torbasını takmadığını ve okunun çelik ucundan ateş çıkmadığını gören olmamıştı.

Boğa gibi güçlü kuvvetli idi.  Aslanlar bile onun korkusundan tir tir titrerdi. Oku en kalın kalkanları bile bile öyle deler geçerdi ki, diken dahi gülün yaprağına o kadar kolaylıkla giremez.

Kimin kafasına  gürzü indirse tolgasiyle başını birbirine katar hamur gibi yapardı.

Serçe, çekirge sürüsüne nasıl girerse bu da düşman arasına öyle dalardı. Ona göre adam öldürmekle serçe öldürmek birdi, hiç farkı yoktur.  Rerudunu üzerine atılsa onun kılıç çekmesine fırsat vermezdi. Kaplanlar onun pençesinde aciz kalmışlardı. Çünkü tırnakları aslanların beynini dağıtırdı.

En cesur ve kuvvetli bir insanı kulağından tutup  yakaladığı vakit dağ olsa yerinden koparırdı. Zırhlı bir süvarinin kafasına bir balta vursaydı balta o atlıyı ikiye biçer ve  ancak atın eğerine dayanınca dururdu. Gerçek erkeklikte, gerekse mertlik ve insanlıkta dünyada onun eşini kimse görmemişti.

Isfahanda bulunduğum sırada bir dakika bile  bile yanından ayırmazdı. Çünkü tabiat sahibi, dürüst insanları severdi. Lakin bir vakit geldi ki, Isfahanda rızkım kesildi. Oradan ayrıldım.

Sefere çıktım. Kader beni çekip Iraka ve Şam'a götürdü.

Mübarek Şam toprağı bana çok hoş geldi.  Burada da bir müddet oturdum kaldım; Bazen rahat yaşadım bazen sıkıntı çektim; bazan ümitlendim, bazanda ürktüm.

Derken Şamda da ölçeğim doldu. Kendi evimi özleyerek İraza dönmek istedim. Yol ve  yolculuk icabı tekrar Iraka uğradım.

Bir gece başımı eğerek hatıralara daldım. Isfahanlı pehlivan dostum aklıma geldi. Onun elinden yediğim, yaralarımı tazeledi. Onu sevdiğimden kendisini görmek üzere kalkıp Isfahana gittim.

Birde ne göreyim? Vaktiyle genç gördüğüm o dostum feleğin devranı ve günlerin geçmesi ile ihtiyar olmuş.

Ok iken yaya dönmüş, erguvan rengi sararmışAğarmış saçlarla başı karlı dağa benziyor. Gözünün suyu ihtiyarlıktan , eriyen kar suyu gibi yüzüne akıyordu. Felek kudretli eliyle onu aciz bir duruma düşürmüş, ve yiğitlik kolunu bükmüştü. 

Zamanla eski gururu kalmamış başı dizlerine doğru düştü. (Sadi Şirazi-Bostan- Gülistan)