“Herkes Cenâb-ı Hakk’ın kulu değildir, mahlûkudur. Hakîkî kul olan, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini kâmilen îfâ eder ve nehiylerinden külliyen sakınır. İşte kul budur. Yoksa gaflet ile vakit geçiren, ibadet ve tâate ehemmiyet vermeyen kimseler, kul olamazlar.”

“Şefkatli bir babaya isyân eden evlâda mecnun derler. Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine muhâlefet eden kişiye ise ne söylense azdır!” “Gerçek hayâ, Cenâb-ı Hakk’ın men ettiği günahları, kimsenin olmadığı yerde, ''Cenâb-ı Hak işitir, görür, bilir…'' diye îmân ederek terk etmektir.''

“Mü’min, içindeki düşünce ve emelleri başkası işittiğinde mahcub oluyorsa, o hakîkî mü’min değildir.”[4]

''Bedeni dünyanın meşrû işlerine, kalbi de Cenâb-ı Hakk’a yöneltmek sûretiyle dünya ve âhiret saâdeti hâsıl olur.''

''Allâh’ın rızâsını kazanmak için gayret etmek, kulluk vazifesinin en yüksek mertebesidir.''

''İbadetlerin en fazîletlisi, Allâh’ın dostlarına dostluk ve düşmanlarına düşmanlık etmektir. ''Lâyıkına muhabbet, müstehakına nefret.'' 

Zira böyle davranabilmek, hâlis muhabbetten kaynaklanır.”

“İslâm, dîne ve dünyaya âit bütün işlerde taassup ve ifrattan uzaklaşarak muvâzene ehli olmayı emreder. İslâm, hıyânet veya harp hâlinde olmamak şartıyla gayr-i müslimlere bile rıfk ile yumuşaklıkla muâmeleye teşvik eder.”

“Hak yolcularının Cenâb-ı Hakk’a yaklaşabilmeleri için yegâne sığınakları gözyaşıdır.”

“Muhakkak ki dünya sıkıntısı, âhiret azâbından çok daha hafiftir. Bu sebeple kulun ibadet, tâat ve zikrullah’tan hiçbir an gaflet etmemesi zarurîdir.”

“Beraat Gecesi, herkes hakkında hüküm verilecektir. Hakkında hüküm verilecek kişi uyumamalıdır. Duâ, niyaz, ibadet, tevbe, istiğfar, şükür ve zikir yaparak hakkında verilecek hükmün hayırlı olması için yalvarmalıdır.”

“Kur’ân-ı Kerîm, mü’minler için cennete dâvet tezkeresidir.”

“Kibri ve zulmü âdet edinen kimsede saâdet olmaz. Zira saâdetin sebebi ikidir: '' Yani:

1) Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine tâzim,

2) O’nun bütün mahlûkâtına şefkat ve merhamet…”