Üstad Bediüzzaman kainatta iki  kitap biliyor. Birisi, Kur'anı Kerim diğeri kainat kitabı. Bu kitabın okunabilmesi için Kur'anı Kerimden çeşitli ayetler alıyor. Bu itibarla kainat bir ibadethane bir zikirhane, bir ilim marifet medresesi oluyor. Sular akarken Allahı zikrediyor, çiçekler, güller, laleler açarken Allahı Allah'ı tesbih ediyor. Bülbüller öterken Allah'ı tesbih ediyor. 

Her zerrede Allah'a giden bir yol olduğunu gösteriyor. Binaenaleyh kıyamete kadar ne insanın incelenmesi bitecek ....Ne de Nede kainatın etütü bitecek. Peygamber efendimiz sav şöyle buyurur:

''Rabbim bana emretti; susmam tefekkür için, konuşmam Allah'ı zikirdir, ilimdir, irfandır, kainata bakışım da ibret almak içindir. '' Bundan sonra bir de şu hadisi şerif vardır ki, Efendimiz sav hiçbir mucize göstermeseydi bu hadis mucize olarak yeterdi. ''Alimler peygamberlerin varisleridir''. Burada ümmetinin önüne öyle geniş bir ufuk açmış oluyor ki... Buna göre alim, basit bir insan değil!, peygamber varisidir.Binaenaleyh, peygamberlere varis olmak aşkıyla yola çıkan bir insan, peygamberi her hal ve hareketinden kendine örnek bilir.

Peygamberimizi Cenabı Hak insanlığa rahmet olarak gönderdiği gibi ''Habibim senin ahlakın en yüce bir ahlakın en büyüğünü Ben sana verdim. Sen fevkalade muazzam bir ahlak üzeresin'' mealinde ayeti kerimeler vardır. Peygamber efendimiz de ahlakı hakkında şöyle buyurur: '' Ben herkes gibi insanların eğitiminden geçmedim. Beni Rabbim okuttu. Beni öğreten ve terbiye eden 

Allah'ım' dır. Terbiyem de en güzel şekildedir.''

Talebeleri niçin bu kadar fazla , çünkü Kur'anı kerimin mucizesini gösteriyor. Şurası da mühimdir ki, imanın üç esası vardır: ÜMİD: Üstad merhum, Kur'an'ı Kerimin ebedi bir kitap, ilahi bir hitap kıyamete kadar muzaffer bir bayrak olarak dalgalandığını söylüyor.  Dünyanın son gününe kadar,hakimiyetini, nurunu, cemalini, celalini ilan edeceğine inanmış.

Ümit Kur'an'ı  Kerimin baki olmasıdır. Kur'anı Kerimin yolunda gidenler de bu yolun yolcusudurlar.Allah bu yolcuları yalnız bırakmayacaktır. Muhammed Mustafa'nın feyz ve hikmeti bunları yalnız bırakmayacaktır. Bu nedenle bu zevat muazzam bir güven içindedirler.

Peygamberi zişanın mağaralardan  insanlığı kurtarmaya geldiği gibi , üstadda Onun yolunda canını malını feda ediyor. Şu sözü çok mühimdir: '' Eğer Mekke' İ Mükerreme'de de dünyaya gelmiş olsaydım, Türkiye'de hizmet etmeyi ihtiyar ederdim'' ne demek bu? Aynen Peygamberi zişan efendimizin evine misafir olduğu Eyyub El-Ensari gibi cihat aşkıyla Medineyi Münevvereyi, Ravzayı mutahharayı bırakıyor, İstanbul surları altında şehit olmaya geliyor. Ne işin var be Allah'ın mübarek kulu 82 yaşında İstanbul'a geliyorsun? İmanı oturtmuyor onu evinde, büyük insan...