Sizi bilmem ama ben bizim "internet temelli bilgi çağında" yaşadığımıza hâlen inanamıyorum. Bilgi Çağı'nda yaşıyor olsak, her şeyi olmasa bile, en azından temel bilgileri internette bulabilir miyiz değil mi? 

 Mesela? Mesela; dilimizin bugünkü hâlini almasında bir milât olan ve Ömer Seyfettin tarafından Ali Cânip'e yazılan meşhur mektup... 

Fakat yok. Üstelik bu mektup birkaç kitapta yayınlanmış ve tarihî önemi bu kadar yüksekken...  Dikkat ederseniz, Dünya'nın değil "bizim" bilgi çağının dışında kaldığımızı yazarak başladım.

Çünkü metinler kendi kendilerine dile gelip, sonra da birer sayfa hâlinde Google hazretlerinin "huzurunda" teşekkül etmeyeceklerdi, "bizim" bunları paylaşmamız gerekiyor.  

Neyse, sadede gelelim. Bugün yazdığımız ve konuştuğumuz Türkçe "sadeleştirilmiş" bir dildir. Bu dilin sadeleştirilmesi tartışmaları Tanzimat Devrine kadar gitmekle beraber, dilde tasfiyenin gerçekleşmesi Meşrutiyet devrinde, Genç Kalemler isimli dergiyi merkez tutan bir avuç - hakikaten - genç kalem marifetiyle başarılmıştır.  

Bu genç kalemlerden biri olan Ömer Seyfettin, başka bir genç kalem olan Ali Cânip'e aşağıda okuyacağınız mektubu yollar ve lisânımızda tasfiye hareketi başlar. 

Mektup ilk kez Ali Cânip'in Ömer Seyfettin isimli eserinde kamuoyuna sunuldu. Ardından Tahir Alangu, Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı çalışmasında mektuba yer verdi. Yanlış anımsamıyorum Hülya Argunşah da Ömer Seyfettin İle ilgili kıymetli çalışmalarından birisine bu mektubu almıştı. Aşağıda okuyacağınız mektup, Tahir Alangu'nun bahsi geçen kitabından alınmıştır. İçerik aynen iktibas edilirken, yalnızca tarih bölümü değiştirilmiştir.

Eski tarihi milâdî'ye çevirirken rahmetli Alangu 1910 bulmuş, doğrusu 1911 olmalıydı. Son bir bilgi: Mektubun yazıldığı Yakorit, bugün Bulgaristan sınırları içinde yer alan bir şehirdir.

 15 Kânun-i Sâni 1326 (28 Ocak 1911)   Sevgili Cânip Bey, Cevâbınızı almadan işte ben size yazıyorum. Size bir teklifim var. Kanaatlerinize pek yakın olduğu için hemen kabul edeceğinizi sanıyorum. Bakınız ne! Biraz izâh edeyim: edebiyattan nefret ettiğimi ve bu nefretimin iğrenç, tiksindirici bir nefret olduğunu yazmıştım. Bu nefretim edebiyata olmaktan ziyâde lisânadır. Bizim lisânımız - her zaman düşündüğümüz gibi berbâd, perişân, fenne mantığa muhâlif bir lisândır. Garp edebiyatlarını biraz tanıyan, mümkün değil bu nefretten kurtulamaz.  Bu lisânı, hükûmet kuvveti, meselâ Maarif Nezâreti, yahut câhillerden teşekkül edecek olan bir encümen tasfiye edemez. Zaman ve vâkifâne bir sây tasfiye eder. Ben, işte edebiyattan vazgeçtikten sonra, tetebbû edeceğim fenlere, ilimlere çalışırken, bu tasfiyeye yardım edeceğim. ... ve ... gibi, nûra, hakikâte muhtaç Türkleri Asya'nın karanlıklarına götürmeğe çalışmıyacağım. Sâyimin esâsını teşkil edecek noktalar pek basit: arapça, farsça terkiplerin hiç lüzûmu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa, onları çok kullanır. Eğer terkipler terk olunursa, tasfiyede büyük adım atılmış olmaz mı?Bunu yalnızca başaramam. Geliniz Cânip Bey, edebiyatta, lisânda bir ihtilâl vücuda getirelim. Ah, büyük fikir, sây, sebât ister.