Tevekkülle ilgili bir hikayeyi Sadi Şirazi anlatıyor:

''Bir derviş kırlarda gezerken ayağı olmayan bir tilki görmüş. ''Bu sakat hayvan ormanda nasıl yaşar? diye merak edip takip etmeye başlamış.

Biraz sonra güçlü kuvvetli bir aslan gelmiş avladığı bir hayvanı dişleri ile parçalayıp güzelce yemiş. Yemeğin artığını bırakmış ve sakat tilki de arta kalanlarla karnını doyurmuş.

Derviş bu olaydan etkilenmiş ve şöyle düşünmüş: '' Rabbim ne kadar büyük! Bu sakat tilkinin yemeğini ayağına kadar yolluyor, benim de rızkımı gönderir elbet.''

Öyleyse ben de çalışmayayım Allah'a sığınıp rızkımı bekleyeyim...'' Aradan günler geçmiş derviş aç biilaç bekliyormuş. Bir arkadaşı dervişi kuytu bir köşede gözlerinin feri gitmiş yüzünün rengi solmuş hald de görünce, ne olduğunu sormuş. Derviş şahit olduğu sakat tilki hadisesini anlatmış;

Arkadaşı; Ah be dostum, sen neden böyle yanlış yanlış bir düşünceye takılıp çalışmadın? Niçin kendini ayağı olmayan bir tilkiye benzetti de böyle tembel tembel yatmayı seçtin?

Ayağa kalk ve var gücünle çalış. Sakat tilkiye değil, güçlü aslana benze''.

Her canlıya rızkı veren Yüce Allahtır. Ancak her canlıda çalışarak rızkını kovalayacak. Sabahın fecr saatinde kuşlar bile yuvalarını terk ederek, rızkını arıyorsa insanoğluda rızkını kovalayacaktır. Hastasın, Doktora gideceksin, ilcını kullanacaksın sonra tevekkül edeceksin.

Her derdin bir dermanı vardır. Önce ilacını ara sonra tevekkül et. Çölde deve güden bir bedevi Medineye geliyor ve Peygamber efendimize yaklaşıyor sorular soruyor. Peygamberimiz, bedeviye ne iş yaptığını soran Bedevi Deve çobanı olduğunu söylüyor. Peygamberimiz, Bedeviye, develeri çölde nereye bıraktığını sorunca, Çölde Allaha bıraktım, cevabını verir. Peygamberimiz, bu söz üzere sen git, develerini emniyetli bir yere al, sonra Allaha tevekkül et, der.

İnsanoğlu da önce tedbirini alacak, sonra Allaha tevekkül edecek.