03 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara
Ortadoğu Gazetesi KÜLTÜR-SANAT PEYGAMBERİMİZİN BABASI NE ZAMAN VE NEREDE VEFAT ETTİ?

PEYGAMBERİMİZİN BABASI NE ZAMAN VE NEREDE VEFAT ETTİ?

Peygamber Efendimiz’in babası Hz. Abdullâh, izdivâcından kısa bir müddet sonra Kureyş’in bir ticâret kervanıyla Şam’a gitmiştir. Ticâretini bitirip dönerken yolda hastalandı. Medîne’ye gelince arkadaşlarına:

“Ben burada dayılarım Neccâroğulları’nın yanında biraz kalayım.” dedi ve bir ay orada kaldı.

Dayılarının bütün gayretime rağmen iyileşmedi ve orada vefât etti. Medîne’ye defnedildi.

Tâhiru’l-Mevlevî şöyle der:

“Cenâb-ı Abdullah 25 yaşında iken garîb olarak vefât ederek Medîne’ye “Dâru’n-Nâbiğa”ya defn olundu. Burası hâlen mâmur olup Medîne-i Münevvere’de “Hâratü’s-Sâha” denilen caddeye çıkan bir sokak içindedir.”

Hz. Âmine, kocası Hz. Abdullâh’ın vefat haberini alınca üzüntüsünden günlerce gözyaşı döktü, onun gibi birinin bulunmayacağını, herkes tarafından çok sevildiğini, çok cömert ve merhametli olduğunu ifâde eden mersiyeler söyledi.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin yetim olarak doğması, bir müddet sonra da annesini ve dedesini kaybederek baba terbiye ve himâyesinden uzak ve anne şefkatinden mahrum büyümesi tesadüf değildir. Hatta bebekliği bile âilesinden uzak bir şekilde Benî Saʻd çöllerinde geçmiştir. Bunun hikmetlerinden birisi, bâtıl ehlinin kalplere şüphe atmasına mâni olmaktır. İnsanların vehme kapılarak Allah Rasûlü’nün risâlet dâvâsına baba ve dedesinin irşâdıyla kalkıştığını düşünmemeleri içindir. Amcası Ebû Tâlib’in müslüman olmamasında da bu hikmeti aramak mümkündür. Yanında kaldığı Ebû Tâlib müslüman olsaydı bazı insanlar onun bu risâlet dâvâsında dahli olduğunu vehmeder ve bu meselenin bir kabile, âile, makam ve mansıb meselesi olduğunu zannedilirdi.

Allah’ın hikmeti bu şekilde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in beşerî himâye ve maldan uzak olarak yetişmesini murâd etti ki nefsi rahatlığa ve makâma meyledip önde olma sevdâsına kapılmasın, böylece insanların nazarında nübüvvetin tertemiz kudsiyeti ile dünya makâmı birbirine karışmasın, dünyevî bir mevkîye ulaşmak için nübüvveti kullandığı zannına kapılmasınlar!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *