Bu yıl 93’üncüsü düzenlenecek Oscar Ödülleri’nde “En İyi Yabancı Film” kategorisinde kısa listede yerini alan “Quo Vadis, Aida? sırf çekilmiş olmasıyla bile tarihe geçen bir film oldu.

Bosna-Hersek yapımı “Quo Vadis, Aida?” 9 Şubat’ta The Academy of The Motion Picture Arts and Sciences (Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi) tarafından Uluslararası Uzun Metrajlı Film kategorisinde finale kaldı. “Quo Vadis” Srebrenitsa hakkında bir film olmakla birlikte daha ziyade 11-13 Temmuz 1995 tarihlerinde Srebrenitsa’da yaşananlara dair daha geniş anlatının içindeki bir alt senaryo olarak nitelenebilir. Film, Hollanda taburu (Dutchbat) üyelerinin Birleşmiş Milletler (BM) emriyle konuşlandığı Potočari’deki eski pil fabrikasında geçiyor. Film Hollandalı askerlerin, kendi korumaları altında bulunan 2 binden fazla erkek ve erkek çocuğunun Bosnalı Sırp birliklerinin eline geçmesindeki ve sonunda da Doğu Bosna’daki Boşnak nüfusa yönelik soykırım operasyonu sırasında öldürülmesine yol açan olaylardaki rolünü inceliyor.

Filmin odak noktasını, aralarında BM ve Hollanda taburunun Boşnak çalışanlarının ailelerinin de olduğu Srebrenitsalı binlerce mültecinin sığınmak istediği Hollandalı askerlerin yerleşkesinin sınırları içinde meydana gelen olaylar oluşturuyor. Hem ihanetin hem de vahşetin hikayesi. Herhangi birimizin başına gelebilirdi. Hikaye, genel olarak, bizzat tanıdığım ve derin saygı duyduğum Hasan Nuhanoviç’in başına gelenlere dayanıyor. Fakat film olayların olgusal çerçevesini hesaba katan kurgusal bir hikayeye sahip ve her ikisi de soykırımdan hapis cezasına çarptırılan Radovan Karaciç ve Ratko Mladiç’in emriyle gerçekleştirilen büyük, planlı bir soykırım operasyonunun genel görüntüsünü yansıtıyor.

Bosna-Hersek’teki ilk gösterimi, seyircilerin arasında bulunan onlarca soykırım mağduruyla birlikte Srebrenica Soykırım Anıtı’nda düzenlendi. O andan itibaren, Sırp milliyetçilerinden oluşan bir çevrimiçi ordu, filmin IMDb’deki reytingini düşürmeyi amaçlayan adeta bir halk operasyonu dahilinde seferber oldu. Ellerinden geleni artlarına koymamalarına rağmen, bu film gelecek nesillerimize Srebrenitsa hakkında öğretilenlerin bir parçası olacaktır.

Ne tesadüfse “Quo Vadis, Aida?”nın finale kalmasıyla neredeyse aynı zamanda Hollanda hükümeti, Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da bulunan tüm tabur üyelerine, gösterdikleri travmatik fedakarlıklardan ötürü bir “takdir jesti” olmak üzere beş bin avro para vermeye karar verdi. Hollanda toplumu barış güçlerini Srebrenitsa’daki olaylara ilişkin ulusal anlatılarının merkezine yerleştirmiştir. Bu bir dereceye kadar anlaşılabilir ancak yine de resmin çok daha büyük bir bölümünü görmezden geliyor. Anlatılacak daha büyük bir hikaye var: Bizim hikayemiz. Şimdiye kadar, Srebrenica’nın hikayesi mahkemeler, (bazısı daha fazla, bazısı daha az iyi niyetli) birkaç akademisyen ve medya tarafından anlatıldı. Biz Bosna soykırımından kurtulanlar, hikayemizi daha yeni yeni anlatmaya başlıyoruz.

Bizim hikayemiz, onları korumakla görevlendirilen Hollandalı askerler öylece durup seyrederken, kısa bir süre sonra infaz edilmek üzere Sırplara teslim edilen binlerce erkeğin hikayesidir. Bu, güvenli bir noktaya ulaşmak için yerleşkeden, sadece kısa bir süre sonra avlanıp katledilmek üzere yaya bir şekilde kaçan binlerce erkeğin hikayesidir. Zorla sınır dışı edilen on binlerce kadın ve çocuğun hikayesi bu. Kuşatma altında yaşanan üç yıllık açlık, acı ve korkunun öyküsü bu. Bizi korumaya söz veren, ancak biz katledilirken sadece gözlerini kaçıran uluslararası toplumun ettiği ihanetin hikayesi bu. Bu hikayenin içinde Hollanda taburu olsa olsa çok tatsız, rezil bir dipnottur. Hollanda toplumu, ama özellikle de Hollanda hükümeti, Hollanda taburu askerlerini Srebrenitsa anlatılarının merkezine koymaya devam ettikleri sürece, Srebrenitsa soykırımının insani bedelini gizlemeye ve hikayemizi Avrupa tarihinin en dış marjinlerine hapsetmeye çalışan revizyonist güçlerle işbirliği içinde demektir.

Ayrıca, hikayemizi bizim için anlatacak kimseye de ihtiyacımız yok. Onu nasıl, ne zaman ve kime anlatacağımızı biz seçeriz. Bir soykırım operasyonundan sağ çıkan biri olduğunuzda, yaşadıklarınızın üstünden geçmek bazen zor olur. Zira yaşadıklarınız hakkında konuştuğunuz ya da yazdığınız an, artık sadece size ait kalmazlar; daha geniş bir genel bilgi yığınının parçası haline gelirler. Ancak hayatta kalma tecrübelerimizin hatırlanmasını sağlamak için bunu yapmak gerekir. Bu anlamda, “Quo Vadis, Aida?” sırf çekilmiş olmasıyla bile tarihe geçen bir film oldu. Srebrenitsa hakkında yapılmasını umduğum pek çok filmin birincisi olan “Aida”, -canlıdan daha çok ölü olan- bizim neslimiz adına konuşuyor.

Yazı: Dr. Emir Suljagiç, Mütercim: Ömer Çolakoğlu (AA)