Bedir ashabından olan Salebe Hazretlerinin zekat vermeyi reddettiği, sonra pişman olduğu, bu sefer de Efendimizin onun zekatını kabul etmediği... şeklindeki hadis sahih midir?

Soruda söz konusu edilen kişi, kaynaklarda Salebe b. Hatıb el-Ensarî olarak zikredilmiştir.(Taberî, İbn Kesir, Tevbe, 9/75-77. ayetlerin tefsiri).

Birçok tefsirde yer alan bu kıssa, tarih,  siyer ve hadis kaynaklarında da yer almıştır.( İbnu'l-Esîr, Üsdu’l-ğabe; Mecmau’z-zevaid, 21-32)

Ancak, bu kişinin Bedir ve Uhud savaşlarına katılan Salebe b. Hatib el-Ensari mi, yoksa aynı adı taşıyan başka bir kimse mi olduğu konusunda ihtilaf vardır.(el-istiab) Üsdu’l-ğabe, İbn Aşur, ilgili ayetlerin tefsiri).

Hafız el-Heysemî, bu rivayetin zayıf olduğunu söylemiştir. Sami b. Muhammed Sülame, söz konusu kıssanın doğru olmadığını söyleyen ve bunun gerekçelerini ortaya koymaya çalışan alimlerden biri olan İbn Hazm’in sözlerine yer vermiştir. Yukarıda verilen bilgiler ışığında şunu söylemek mümkündür:

Salebe, eğer mümin ise, zaten sahabidir. Bir Müslüman büyük günah işlese bile, iman ile vefat etmişse, Allah onun bu hatasını dilerse affeder, dilerse de cezasını çektirdikten sonra cennetine koyar. Bu açıdan Salebe'nin tövbe etmesi ve affedilmesi ihtimaline göre hareket etmek gerekir. Peygamber Efendimiz (asm) de hem onun hatasına bir kefaret hem de ümmetine bir uyarı ve ikaz için onun verdiği zekatı almamıştır. Ayrıca sahabeler hakkında hüsnü zan esastır.

Ancak olayda geçen Salebe, mümin değilse zaten sahabi de değildir. O zaman münafık olduğu anlaşılır. Peygamber Efendimiz (sav) de onun münafık olmasından dolayı zekatını almamıştır. ( İbn Aşur, ilgili ayetlerin tefsiri)

Ayrıca Salebe isminin birden fazla kişiye ait olma ihtimali ve rivayetlerin zayıf olması durumu dikkate alınırsa, yorum ve değerlendirme lerimizde daha dikkatli olunması gerektiğini düşünüyoruz.

Bununla beraber böyle bir olayın var olma ihtimalini dikkate alırsak, bunda Müslümanların alacağı birçok ders vardır. Bu açıdan bir hocamıza ait aşağıdaki yazının faydalı olacağını düşünüyoruz:

Şükrünü Yaptığın Az Mal, Şükrünü Yapamadığın Çok Maldan Hayırlıdır!

Medine halkından Salebe, cami kuşu denecek kadar sofu bir insandı. Ne var ki, bir ara nefsinin ve şeytanın verdiği telkine uyarak ne pahasına olursa olsun zengin olma hevesine kapıldı. Hatta hayırlı ise olsun bile demiyor, sadece zengin olmayı kafasına koymuş bulunuyordu.

Bu yüzden tam üç defa Efendimiz (sav) Hazretlerine müracaat ederek zengin olmak için dua istemişti.

Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, beni zengin ederse fakirin hakkını fazlasıyla da veririm, diyecek kadar da teminat vermişti.

Efendimiz (sav) Hazretleri ise “Şükrünü yaptığın az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır!” sözleriyle ikazda bulunmuşsa da ısrarını sürdüren Salebe’nin istediği duayı nihayet yapmış:

"Salebe’ye istediği malı ver ya Rab!" diye niyazda bulunmuştu.

O sıralarda koyun alan Salebe’nin sürüsü kısa zamanda öylesine çoğaldı ki, camiden çıkmayan Salebe, artık cumaya dahi gelemiyor, çölde sürüsünün peşinde sürüklenip gidiyordu.

Efendimiz (sav) artık camide görünmeyen Salebe’yi soruyor: ''Çölde koyunlarının peşinde dolaşıyor.'' denince de:''Yazık oldu Salebe’ye.'' diye hayıflanıyordu.

Zekat ayetleri geldikten sonra Efendimiz (sav) servet sahiplerine zekat memurları gönderdi. Fakirlerin haklarını alıp hazineye getirecekler, oradan da muhtaçlara taksim edilecekti. Salebe’ye de zekat memuru gönderdi. Onu çölde sürüsünün peşinde bulan zekat memurları anlattılar.

"Malı çok olanların, kırkta birini yoksulun hakkı olarak ayırıp vermesi gerekiyor. Biz bunu alıp götürmek üzere geldik."

Salebe, servet sahibi olduktan sonra değişmişti. Öyle her isteyene mal verecek kadar da ürkek biri değildi artık. Nitekim zekat memurlarına ağızlarının payını vermek(!) çekinmedi:

"Çölde aç susuz dolaşarak kazanan benim. Size ne oluyor ki gelip benden haraç istiyorsunuz? Bu sizin istediğiniz haraçtan başka bir şey değildir." diyerek, Resulüllah (sav) in gönderdiği zekat memurlarını eli boş çevirdi.

Salebe’nin zekat memurlarını reddini duyan Resulullah (sav) Hazretleri:

"Yazık oldu Salebe’ye!" diye üzüntüsünü tekrarladı.

Bu olay üzerine Tevbe Sûresi’ndeki ayetler geldi:

Ayetler, verdiği sözünde durmayarak yoksulun hakkını vermeyen Salebe’nin münafıklar sınıfına geçtiğini işaretliyoruz. Bunu üzüntü ile anlayan bir yakını, gidip derhal zekatını vermesini, yoksa gelen ayetlerle münafıklardan biri olarak damgalanmış olacağını hatırlattı. Akrabasının bu zorlaması üzerine zekatını alıp Medine'ye gelen Sahabe, Resulullah Hazretleri’ne (sav) istenen yardımı getirdiğini ifade etti. Ancak Resulullah üzüntülü bir eda ile:

Resulüllah’ın (sav) ahirete teşrifinden sonra Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’e de sırasıyla müracaat eden Salebe, malının zekatını getirmişti ama:  "Resulüllah’ın kabul etmediğini biz de kabul edemeyiz." diyerek, zoraki bir duyguyla getirdiği yardımını halifeler de almadılar.

Nihayet Hazret-i Osman (ra) zamanında, son nefeslerini verdiği sıralarda Salebe’nin kulaklarında Resulullah’ın yaptığı ikazlar yankılanıyordu:

Ama vakit çok geçti. Salebe zekatını gönül arzusuyla vermeyen cimri zenginlere ibret olacak bir örneği teşkil edecekti artık, tarih boyunca.