BİR sanayinin içinde yer alıp da o sanayinin büyüyen çarklarına ayak uyduramayan birini şirketine kim yönetici yapar?.. Hiç kimse... Ama futbolda ne yazık ki, bu kara delik büyüdükçe büyüdü... Son 10 yılda “şirket” konumundaki futbol kulüplerinin borçlanma orana tam bin beşyüz kat artmış... Bu ne inanılmaz bir oran değil mi... Ne derin bir delik... Ne büyük bir yönetici hatası, ne derin bir vurdumduymazlık, ne anlaşılmaz bir “adam sendecilik”... Son günlerde kulüplerin mali ameliyatlarını yapmak için TFF ile Ziraat Bankası arasında yapılan protokol, herkesin dilinde... Kurulma amacı, Türk çiftçisine kaynak yaratmak, destek olmak şeklinde belirtilen bir bankanın futbol kulüplerinin borçlarını yapılandırması, yani onlara mali kaynak yaratması çok tartışılıyor... Çiftçimiz bu denli derin bir bataklığın içinde olmasa, bu denli çaresiz kalmasa, bu konu belki bir “bankacılık hamlesi” olarak algılanabilirdi... Ama şimdi bir “haksızlık” düşüncesi oluşturuyor... Kulüpler, bu hale bir günde gelmedi... Şirketleşmeyi futbol kulüplerinin başarıyla yönetilmesi için yürürlüğe koyan düşünce yapısı, ne yazık ki, kulüp yöneticilerinin bu denli sorumsuz olabileceklerini öngöremedi... Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de en hızlı gelişen ve büyüyen sanayi haline gelen futbol için Ziraat Bankası hamlesi, belki en acil can suyu gibi görünüyor ama, asıl temel sorun, bu kulüplerin yönetimlerinde ve yöneticilerinde... Her zaman söylemişimdir... Futbolun unsurları var... Sporcu, yönetici, basın, hakem ve taraftar... Bu unsurların içinde 3’ü bu iş için bir eğitim alıyor, bir ihtisasa sahip oluyor... Ama iki unsur var ki, futbolun “eğitimsiz” unsurları... Bunlar da, yöneticiler ve taraftarlar... Taraftarın eğitimsizliği bir yara açmıyor, kulüplerin kaderini çok da derinden etkilemiyor ama, kulüp yöneticilerinin “eğitimli” olmak yerine “paralı olmaları” yeterli görüldüğü sürece, futbol bu bataklıktan çıkamaz... Bugün Ziraat Bankası hamlesiyle nefes alsa bile, futbolun kanserli hücresi olan “eğitimsiz yönetici” yarasına neşter atılmadığı sürece, kısa süre içinde gelinecek nokta yine aynı nokta olacaktır... Futbol Federasyonu Ziraat Bankası gibi pansuman hamleler yerine, alacağı köklü kararlarla, şirket vasfına ulaşmış kulüplerin profesyonellerce yönetilmesi şartını getirmek zorundadır... Kulüplere başkan olmak için “paralı olmak” ya da “kulübün üyesi olmak” gibi günümüz şartları için yetersiz kalan koşulları artık terk etmeliyiz... Bu koşullar kalsa bile başkanların yetkilerinin “profesyonel yöneticilere devrinin zorunlu olması” kaçınılmazdır... Yoksa, yeşil sahalardaki her top, Türk futbolunun kalesine gol olacaktır... Bunun başka bir mantığı yok...

Spor yorumcuları ve güzel Türkçemiz

TELEVİZYONLARDA adı spor kanalı olan kanalların sayısı birden fazla... Adına “spor” deyip aslında sadece “futbol programlarını” sürekli ve düzenli yapanları da eklediğimizde, ortalık meşin yuvarlak muhabbetinden geçilmiyor... Ama ekranlarda, bir bisiklet sporunun tartışıldığını, bir atletizmin tartışıldığını, sorunlarının masaya yatırıldığını göremiyoruz... Bu konuda Cumhuriyet Gazetesi öğrencisi bir gazeteci olarak, neredeyse 40 yıldır verdiğim çabaların bir işe yaramadığını gördüm ve sustum... Ortada spor programı yok... Tamam... Olmasın... Kabul... Ama yapılan futbol programlarının da lütfen içi dolu olsun, kalitesi yüksek olsun... Futbol programlarını izlediğinizde genelde “eski futbolcular”ın yorumcu olarak istihdam edildiğini görüyoruz... Zaman zaman teknik direktörler için de bir “işçi bulma kurumu”na dönüşen bu futbol programları ne yazık ki, genç nesil için kötü; hem de çok kötü örnek olmaya devam ediyor... Çünkü bu programlarda söz söyleme hakkı verilenler, ne yazık ki, Türkçemizi hiç ama hiç bilmiyor... Kelimeleri yanlış telaffuz ediyor, çoğunlukla da anlamlarını bilmedikleri kelimeleri yanlış yerlerde kullanıyorlar... Futbolu anladığını, bildiğini, uzmanı olduğunu savunan bu kesimin sizce Türkçemiz’i de doğru bilmesi gerekmiyor mu?... Yani, sen işin “top tekmeleme” sığlığını biliyorsun diye, işin tekniğini, taktiğini, bilimselliğini ve en önemlisi, Türkçesini yok sayabilir misin? Bir ara oturdum not almaya çalıştım... Öyle kelimeleri öyle yanlış yerlerde kullanıyorlar ki, bu yorumcuları ciddiye alma şansımız bile kalmıyor... Bu televizyon kanallarının yöneticilerine benim naçizane bir önerim var... Yorumcu olarak ekrana çıkardıkları bu “eski top tekmeleyicileri”ni ekrandan önce bir Türkçe testine tabi tutsunlar... 10 kelime verip anlamını sorsunlar mesela... Ya da önce bir sayfa yazı yazmalarını istesinler... Burada sorun yoksa, ben bu yazdıklarımı yerim... Ama burada sorun yaşamayan bir tek yorumcu bile bulamayacaklarına bahse girerim... Yapmayın lütfen... Güzel Türkçemizi doğru konuşmak, yerinde kelimelerle dillendirmek, futboldan çok daha önemli... Çünkü bu programların izleyicileri, Türk gençliği... Dilimizi katledenlere, gençliğimizi katlettirmeyin olmaz mı!