Kuzey Afrika veya Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika hinterlandında, bir süredir, iç-dış, siyasi-ekonomik, birçok farklı veya benzer sorunlar yüzünden, ciddi bir gerginlik yaşanıyor. Mısır, Cezayir, Tunus, Libya, Fas ve Sudan’ı içine alan bu bölge; Avrupa, Afrika ve Orta Doğu arasında stratejik bir kavşak noktası ve küresel enerji pazarları açısından da önemli bir geçiş koridorudur. Elbette Batı Sahra ve Moritanya’yı da unutmamak gerek. Bugün, Kuzey Afrika ülkeleri, hızlı demografik büyüme bağlamında, yoksulluk ve yüksek işsizlik, sosyo-ekonomik zorluklarla karşı karşıya; üstelik zengin petrol ve gaz rezervlerine sahipken.Elbette Kuzey Afrika ülkeleri sadece enerji yüzünden batılı ülkelerin hedefinde değil. Yenilebilinir enerji alanları ve verimli tarımlarına sahip olması yüzünden de küresel şirketlerin savaş alanı haline geldi.

Kuzey Afrika’nın petrol ve doğal gaz alanları, üç üretici ülkede toplanıyor: Cezayir, Libya ve Mısır. Büyük hidrokarbon ihracatı yapan bu ülkelerde, petrol ve gaz ihracatı, pazarlarının ve devlet bütçesinin gelirlerinin büyük bir payını oluştururken, ekonomik geliri kendi vatandaşlarına pay etmemektirler. Bu sosyo-ekonomik çelişkiler ışığında bölge ülkelerinde 2019 yılında, neredeyse tüm ülkelerde yönetim değişikleri yaşanıyor/yaşanacak.Aslında bu değişiklikler bazen birikmiş bir sosyal homurdanmayı azaltmak, kimi zamanda daha uyumlu bir yönetimle çalışmak için gerçekleşiyor.

Sudan ve Cezayir’de otoriter liderler devrildi. Mısır, pimi çekilmiş bir bomba gibi her an patlayabilir. Libya’da bir savaş platosu var. Tunus’ta yönetim değişti. Nispeten Kuzey Afrika’nın en huzurlu ülkesi Fas bile sınır problemleriyle uğraşıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin hemen hemen tüm ülkelerde etkileyici/belirleyici bir katkısı söz konusu. 

Sudan Askeri darbesi, Türkiye’ye yapıldı

Sudan’da 30 yıllık Ömer el Beşir yönetimi, ABD, İsrail ve Körfez destekli bir askeri darbeyle devrildi. Ülke fakirlik ve yoksulluktan kırılırken, yönetimi ele alan gerek muhalefetin, gerek askeri rejimin nitelikli bir çözüm önerisi/paketi yok. Aslında Sudan’da, Kızıldeniz’de etkinliğini artırmaya çalışan Türkiye’ye çelme takılmak istendi. Maalesef başarılı da olundu. Tabii şunu da atlamamak gerek, askeri darbe bağıra bağıra gelirken, tüm Sudan Türk misyonun sınıfta kaldığını görmek gerekir. Bu bağlamda Sudan Türk Büyükelçisi ve diğer karar alıcılar, süreci yönetememenin, öngörüsüzlüklerin ve beceriksizliklerin hesabını ‘istifa’ ederek vermelidir.Bu bağlamda Sudan başta Kızıldeniz’de stratejik konumu, verimli tarım arazileri ve Nil Nehri üzerindeki konumu hasebiyle kilit bir ülke konumundadır.

  • Libya

Libya, kıtadaki en büyük beşinci doğal gaz rezervi olan Afrika'daki en büyük kanıtlanmış ham petrol rezervi miktarına sahiptir ve Libya'nın çoğunlukla Avrupa pazarlarına ihraç ettiği ham petrol tedarikiyle, kıta Avrupasına önemli bir katkı sağlamıştır. 2011 iç savaşı, petrol ve doğal gaz üretimindeki düşüş, ekonomik bir çöküşe yol açtı ve reel GSYİH yıl için% 60 azaldı. Çoğu Libyalı'nın şuanda mumla aradığı, Muammer Kaddafi'nin ölümünden bu yana ülkeyi paramparça eden siyasi, etnik ve coğrafi parçalanma kontrol dışına çıktı. Özellikle Suud,BAE,Mısır ve ABD’nin desteklediği general Halife Hafter’in Trablus'taki BM ve Türkiye destekli hükümetine yönelik askeri saldırısı, zaten zor durumda olan ülkenin ‘bataklıktan çıkma umutlarını’ da yitirmesine neden oldu. Ülke, ABD destekli terörist grupların, kaçakçıların ve suç çetelerin cenneti haline geldi. Türkiye ve Katar’ın, Hafter’in saldırısına cevap vermesiyle bir şekilde askeri saldırı engellendi. Ancak anlaşmazlıklar yüzünden, siyasi ve askeri şiddet Libya’yı sarsmaya devam edecek. Savaş, yüksek petrol gelirlerine rağmen Libya'daki güvenlik boşluğu kötüleştirecek. Ülke, bir tarafta Türkiye ile Katar'ı, diğer tarafta Suud, Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) ve Mısır'ı içeren bir vekalet savaşı alanına dönüştü.

  • Cezayir

Cezayir, Afrika'nın önde gelen doğal gaz üreticisi ve Afrika'daki ilk üç petrol üreticisinden biridir. Cezayir ekonomisi, ülkenin GSYİH'sının yaklaşık % 25'ini, ihracat gelirlerinin % 95'inden fazlasını ve bütçe gelirlerinin % 60'ını oluşturan hidrokarbon sektöründen elde edilen gelirlere bağlı. Askeri vesayet, Cezayir siyasetinin tam göbeğinde. Sudan’dan farklı olarak, sivil siyasetçiler Cezayir'de kontrolü elinde tutuyor. Yaşlı cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika, halkın protestoları karşısında daha fazla dayanamadı ve istifa etti. Seçimler, önümüzdeki Aralık ayında yapılacak. Protestolar ara ara devam ederken, Cezayirliler, Cumhurbaşkanı Buteflika'nın görevi bırakmasından sonra, artık Cezayir statükosunu da hedef alıyor; sistemin dayattığı bir seçkinle değil de, radikal bir değişim için baskı yapmaya devam ediyor. Cezayir, azalan petrol ve gaz rezervlerine rağmen, harcamalarını ciddiye almaya devam ettiği için Cezayir'e henüz, ’yıkıcı kriz’ gelmediği görülüyor. Cezayir uluslararası borçlanmaya yönelirken, gıda maddesi ve diğer sosyal programlara yardımların kaldırılması kaçınılmaz olacak. Böyle bir önlem protestocuları ve yoksul halkı çılgına çevirecek ve ülke genelinde huzursuzluk dalgalanmasına neden olabilir.

  • Mısır

Mısır, Cezayir ve Nijerya’yı izleyen kıtadaki en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi ve Süveyş Kanalı ve Süveyş-Akdeniz (SUMED) Boru Hattı’nın çalışmasıyla uluslararası enerji piyasalarında hayati bir rol oynamaktadır. Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'nden Avrupa'ya ve Kuzey Amerika'ya giden petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ve Kuzey Afrika'dan ve Akdeniz'den Asya'ya kadar önemli bir transit yoldur. Bu iki geçiş noktasından alınan ücretler Mısır hükümeti için önemli bir gelir kaynağıdır. 2011 devrimi, ülkeyi gaz ihracatçısı olmaktan gaz ithalatçısına dönüştüren, doğal gaz üretiminde keskin bir düşüşe yol açtı. 2015 yılında durum kökten değişti, İtalyan enerji şirketi Eni, ülkenin kıyısındaki Zohr gaz sahasını keşfetti - şimdiye kadar Akdeniz'de yapılan en büyük gaz keşfi- . Zohr ayrıca, ülkenin açık deniz sularında diğer önemli alanların keşfedilmesine yol açtı. Zohr'daki gaz üretimi Aralık 2017'de başladı. İsrail ve Kıbrıs kıyılarındaki diğer alanlara coğrafi yakınlık, alanların koordineli bir şekilde geliştirilmesine ve dolayısıyla uygulamaya konması için gereken ölçek ekonomilerinin oluşturulmasına izin verebileceğinden, Zohr’in önemi Mısır’ın sınırlarının çok ötesine geçiyor. Mısır arıca ilk çağlardan günümüze kadar, verim Nil Havzasında profesyonel tarım faaliyetlerini de sürdürmektedir. Bugün Sisi hükümeti yoksulluk, sansür,şiddet ve yolsuzluklar yüzünden ciddi bir tehditle karşı karşıya.Belki Mısır Silahlı Kuvvetler statükosu değil ama Sisi rejiminin yönetimi sürdürülebilir değil. Bu bağlamda Ortadoğu’nun Türkiyesi Müslüman Kardeşler’in alacağı pozisyon, süreci çok farklı yerlere sürükleyebilir.

  • Fas

Kuzey Afrika'daki tek istikrarlı ülke olan Fas, kalkınma modelini eşitsizlikleri azaltmak için revize ediyor. Ülke siyasi bir değişikliğe can atıyor, ancak bölgedeki birçok ülkeye kıyasla daha itidalli durumda. Fas, Avrupa’ya yasadışı göçü durdurmak için göç baskısıyla karşı karşıya. Özellikle Atlas Okyanusu ile Kıta Avrupa ve Afrika arasındaki en yakın stratejik noktalarda biri olan Fas, Cezayir,Batı Sahra ve İspanya ile sınır problemleri yaşıyor. AB, Fas'ın özellikle Sahra altı Afrika'dan gelen göçmen akışını engellemesine yardımcı olmak için 140 milyon Euro teklif etti. Özellikle Afrika enerji türevlerinin, Fas-İspanya hattı üzerinden taşınması açısından stratejik bir öneme sahiptir.

Avrupa’nın Akdeniz güçleri - İspanya, Fransa ve İtalya –  enerji türevlerini, tarım arazilerini ve kaynaklarını korumak ve bölgedeki tehditleri ortadan kaldırmak için hızlı bir şekilde Kuzey Afrika’ya taşınıyor. Mağrip ve hatta Libya kıyı kentlerinin tümü, Akdeniz’de 16. yüzyıla kadar egemen olan zengin deniz ticareti ve tarım faaliyetlerinden yararlandı. Bugün bu süreç, kaldığı yerden devam ediyor.

  • Tunus

Arap Baharı sonrasının bir başarı öyküsü olarak kabul edilen Tunus, gençlerin demokrasisi ve çözülemeyen ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi'nin 25 Temmuz'da hayatını kaybetmesiyle kasım ayında yapılması planlanan seçim, anayasa gereği öne çekildi.Ekim ayında yapılacak olan İkinci tur sonucunda Tunus yeni Cumhurbaşkanı’na kavuşmuş olacak, ancak işsizlik, gelir eşitsizliği,enflasyon en önemli sorunları olacak. Tunus’un en büyük geliri tarım, ticaret ve turizm sayesinde Kuzey Afrika’nın liberal ekonomisi, hayati bir rotaya sahiptir. Avrupa ülkelerinin Afrika’ya açıldıkları kapı Tunus, siyasi ve ekonomik belirsizliklerle boğuşuyor. Bu hayati kapı, 2011’de başlayan Arap Baharı’nın fitilinin ateşlenip başta Bin Ali otoriter yönetimi olmak üzere tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini etkisi altına almıştır.

Arap Baharı, Arap Kışına döndü

2011 Arap Baharı'nın yankıları, İslam dünyasında ve ötesinde hissedildi. Mısır'da mübarek diktatörlüğünün değişmiş. Tunus’ta yıllarca süren diktatörlük devrilmiş.  Libya’ya yapılan bir NATO müdahalesiyle 30 yıldan fazla süren Muammer Kaddafi hükümeti kaldırılmıştı. Arap Baharı'nın etkileri henüz bitmedi. Yemen ve Suriye'nin iç savaşı hâla devam etmekte. Tunus, Libya ve Mısır hala devrim sonrası bir devlet tanımlamanın ya da uyum sağlamanın ortasında. Cezayir 2011 Arap Baharı’nı sakin geçirirken, bugün nereye evrileceği belirsiz. Sudan’da 30 yıllık Ömer el Beşir yönetimi bu süreci atlatamadı. Arap Baharı, Kuzey Afrika’da tesadüfen kök salmadı. Bölgenin coğrafyası ve bölgenin başkentlerine getirilen jeopolitik sınırlamalar, Kuzey Afrika hükümetlerinin artan sosyal memnuniyetsizlik ve huzursuzluğu etkili bir şekilde karşılayamamasına neden oldu.

Fas  ve Cezayir, Arap dünyasının en büyük kıyı ovasını oluşturuyor. Atlas Dağları'nın neden olduğu yağışlar, Fas ve Cezayir halklarının çoğunun yaşadığı kıyı şeridi ile dağ silsilesi kenarı arasında nispeten verimli bir toprak şeridi yarattı. Cezayir, Fas, Tunus ve Libya, çoğunlukla yarı kurak yaylalar ve açık çöllerden oluşan ülkelerdir. Ancak önemli kıyı sahillerinde tarım alanlarına da sahiptir. Libya, Libya'nın önemli ham petrol rezervlerinin çoğuna sahiptir. Libya ve Cezayir’in güneyinde önemli bir kaya gazı rezerv alanlarına sahip. Mısır ve Fas, Akdeniz’in giriş ve çıkış ticaret kapısıdır. Özellikle Mısır’ın stratejik konumu, üç kıtayı birbirine bağlamaktadır. Kuzey Afrika, dünyanın en önemli petrol ve gaz üreten bölgelerinden biridir. Aynı zamanda yenilenebilir bir enerji santrali olma potansiyeline sahiptir.  Üstelik dünyada üretimi sadece ABD tarafından yapılan ve gelecekte petrolün yerine alacak olan ‘Kaya Gazı’ rezervlerine sahiptir. Kuzey Afrika ülkeleri, dünyanın en iyileri arasında olduğu tahmin edilen güneş ve rüzgar enerjisi kaynaklarına zengin bir şekilde sahiptir. Bölgede güneş fotovoltaik (PV) potansiyeli yaygındır. güneş enerjisi, güneş ışınlarının yoğunluğunun dünyanın en yüksek olduğu bölgedeki çöllerde yer alan faydalı ölçekli projelerde optimum performans gösterir. Tüm bu ülkeleri karakterize eden elverişli rüzgar koşulları göz önüne alındığında, rüzgar enerjisi Kuzey Afrika'da da büyük bir potansiyele sahiptir. Son yıllarda, Kuzey Afrika ülkeleri bu potansiyelden yararlanmaya başlamıştır. 2010-2015 yılları arasında kurulu rüzgar kapasitelerini 857 megawatt (MW) 'dan 1.942 MW'a, güneş enerjisi kapasitelerini 74 MW'tan 382 MW'a çıkardılar. Enerji, sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlayan temel bir emtiadır. Ülkelerdeki mevcut enerji durumu, geniş halk kitlelerine kapsamlı iletilmediği için toplumsal huzursuzluk, uluslar arası bir hal alıyor. 

Dolayısıyla Kuzey Afrika ülkeleri, enerji kaynaklarını ele geçirmek istene emperyalist devletlerin ve bölge ülkelerinin kapışma arenası oluyor. Mutlaka Türkiye’de Kuzey Afrika’da ana aktör olmak zorunda. Tabi bu vasat  Afrika dış politikasıyla değil. Türkiye’nin tarihsel, dinsel, ekonomik, kültürel bağları bu sorumluluğu almamızı bir gereklilik atfediyor. Sonuç olarak Kuzey Afrika’da petrol,doğal gaz, gıda endüstrisi, rüzgar ve güneş yenilenebilir enerji kaynakları gibi fırsatları göz önüne aldığımızda; Türkiye, Afrika’da pro-aktif bir strateji geliştirmek zorundadır. Lakin Camii diplomasisi, kitap yardımı, kurban kesimi, çadır dağıtımı, şeker-ciklet hediye etmekle bu iş olmaz. Niteliksiz bir akılla, hamallıktan öteye gitmeyen anlayışla ancak kendimize psikolojik rehabilitasyon sağlamış oluruz. Bu yüzden de beşeri ilişkileri ön plana almış post-modern argümanlar geliştirmek zorundayız.