AMERİKAN Kongresi'nin "Federal Holiday" olarak belirlediği tatil günlerinin yarısının pazartesi gününe denk gelmesi dikkatimi çekti.
Gerçekten de kongrenin kabul ettiği bir yıldaki toplam 10 tatil gününün 5 tanesi her yıl hiç değişmeden haftanın ilk gününe isabet ediyor. Geri kalan tatil günlerinin de Şükran Günü ve Vetarans Day dışında pazartesiye rastlama ihtimali var.
Kronolojik sıraya göre tatil günlerimizi sıralayalım. Ocak ayının ilk günü malumunuz New Year'sa Day bu yıl salıya denk geldi. Ardından Martin Luther King's Day Ocak ayının üçüntü pazartesi kutlanıyor. Şubat ayının üçüncü pazartesi kutlanan President Day hiç değişmez. Memorial Day ise Mayıs ayının son pazartesi kutlanır. 4 Temmuz'da Independence Day denk gelebilir. Eylül'ün ilk pazartesinde Labor Day vardır. Ekim'in birinci pazartesi Columbus hiç değişmez. Her Kasım'ın 1'inde kutlanan Veteran's Day güne bakmaz. Thanksgiving dedikleri Şükran Günü ise Kasım'ın üçüncü perşembesidir. Yılın son tatili de 25 Aralık'ta kutlanan Chiristmas Day'dır. Bu da pazartesiye toslayabilir.
 
Saydığımız, her ne hikmetse pazartesi günü kutlanan bu tatiller Amerikalıya "Long Weekend" fırsatı doğuruyor. Yani sistem kongreye aldırttığı bu tatil günleri kararıyla vatandaşlarına sanki "Cuma akşamı valizini hazırlayıp yola çık. Salı sabahı da işinin başında ol" demeye getiriyor. Zaten pazartesiye denk gelen uzun hafta sonu tatillerinde bunu yaşanan sirkülasyondan anlıyoruz. 
 
Yani anlayacağınız amaç milleti seyahat fırsatı yaratarak harcama yapmak üzere yollara dökmek.
Gerçi Amerikalıların bir yıllık için yaptığı kurnazlık bizim Kurban Bayramı'nda bir kerede yaptığımız 9 günlük operasyonun yanında solda sıfır kalır. Madem amaç milleti yollara dökmek... O zaman bir tatilinizi de bizim Kurban Bayramı formülüyle bağlayın. 9 gün mübarek!
 
Mavi olmak için doğan bebek!
 
PORTO Rika'nun Başşehri San Juan'dan geçtiğimiz cuma akşamı havalanan Jet Blue Havayolları'na ait uçak, Florida'ya ekstra bir yolcuyla iniş yaptı.
Jet Blue Şirketi yetkilileri Twitter hesabından 2 saat 50 dakika süren yolculuk sırasında Porto Rikolu bir yolcunun bir bebek dünyaya getirdiğini duyurdular. 
İlk kez şirketlerine ait bir uçakta doğum olayı gerçekleştiğine dikkat çeken Amerikan şirketinin yetkilileri olayı anında değerlendirdiler. Kaşla göz arasında erkek bebeğin annesinden onay alarak henüz anne ve babasının ismini koymadıkları minik yavruya "Blue Baby" adını koyuverdiler.
Ayrıca göbeği yeni kesilen bebeğe "Born to be blue" (Mavi olmak için doğdum) reklam sloganını da attırıverdiler. Jet Blue Şirketi genç anneye mavi bebeği bir çok sürprizin beklediği müjdesini de verdiler. 2017 yılında da Spirit Hava Yolları'na ait bir uçakta bir bebeğin dünyaya geldiğini duymuştum. Ama bebeği bu kadar reklam malzemesi yaptıklarını hatırlamıyorum. Bebeğe sadece ömür boyu bir misafiriyle birlikte yılda bir kez ücretsiz seyahat hediyesi vermişler.
Eyyy Mavi Bebek! Daha anne kucağına oturmadan kapitalizmin kucağına oturdun!
Doğmamış çocuğa don biçmeyi duymuştum da... Yeni doğan çocuğa reklam sloganını hiç duymamıştım.
 
Yalancı dolmayla dostluk korunur mu?
 
VALİDEMİN bazen "Bugün ne yemek pişirsem" dediği gibi benim de "Bugün ne yazsam" diye telaşlandığım oluyor.
Neyse ki New York Astorio'dan tanıdığım Niko (Nicolas) ile Miami'de yıllar sonra buluşmamızdan karınca kararınca bir şeyler çıkarabildim.
 
Niko İstanbul Rumlarından. Vedalaşmadan önce son olarak bana, "Biz bağımsızlıklarını birbirlerine karşı yaptıkları kurtuluş savaşlarıyla kazanan iki ülkenin çocuklarıyız" tespitinde bulunmuştu. Böyle başka iki ülke var mıdır; bilmiyorum. Yunan tavernasındaki uzo beni kesmediği için içeceğim içkiyi kendim getirmiştim ve Niko'yu da geçmişe götürdüm.
Yunanlılar ilk kez Mora'da başlattıkları bizim "İsyan" dediğimiz, onların ise "Bağımsızlık savaşı" adını verdikleri 1821 olaylarından sonra bugünkü Yunanistan'ın temelini atmışlardı. 100 yıl sonra ise biz Türkler, İngilizlerin teşvikiyle Anadolu'ya çıkan Yunan ordusunu İzmir'de denize döküp, Lozan'la birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunu almıştık.
Gelgelelim bir tarafın ak dediğine diğer taraf kara demiş hep! Onlar "Bağımsızlık" demiş, biz "Yunan isyanı" diye tarihe geçirmişiz. Biz 19 Mayıs 1919'a Kurtuluş Savaşı başlangıcı demişiz, onlar "Pontus soykırımı" ilan etmiş! Bizim bayram kutladığımız günde komşuda soykırımı anma günü anılıyor! Yani birimiz kutlama yaparken, diğeri anıyor! Üstelik belki de diplomatlarımızın dışında çoğunun bilmediği 24 Şubat 1994'te Yunan Parlemantosu'nun aldığı bir kararla... Yani 25 yıl önce.
Niko'nun ailesi İstanbul'da Moda'da yaşıyormuş. Olaylardan sonra Yunanistan'a göç etmek zorunda kalmışlar. Babası komşusuna olan 500 lira borcunu ödeyemeden gittiği için çok üzülmüş. Yıllar sonra babası Moda'ya gelip komşusunu bulmuş ve borcunu ödemiş. Sarılıp ağlamışlar. Acıklı bir hikaye.
 
Ahhh be Niko! Acısıyla, tatlısıyla sohbet ettik saatlerce, geçmişimize gittik.
Hükümetlerin politikaları olmasaydı halklar birbirlerini daha iyi anlayabilirler miydi acaba?
Türk-Yunan dostluğu denilen şeyin altını biraz doldurmak gerekmez mi?
Sadece Niko ile benim damak zevkimiz olan kalamar, karides, yalancı dolmayla dostluk korunabilir mi?