Osmanlı tarihçisi ve matematikçisi. Hayatı hakkındaki bilgiler çok azdır. Nerede, hangi tarihte doğduğu bilinmemektedir. Kendisinin bulduğu matrak oyunu sebebiyle “Matrakçı”, bazı kaynaklarda ise; “Silâhşor” unvanıyla anılır. Kendi ifadelerinden babasının adının Abdullah, dedesininkinin Karagöz ve ailenin Bosnalı olduğu anlaşılmaktadır. (Cemâlü’l-küttâb).

Muhtemelen dedesi veya babası devşirme olan Nasuh, küçük yaşta saraya alındı ve II. Bayezid zamanında Enderun’da eğitim gördü. Bu esnada saray hocası Sâî’nin talebesi oldu. (Aşık Çelebi).

Cemâlü’l-küttâb ve kemâlü’lhussâb adlı eserini Yavuz Sultan Selim döneminde telife başladı ve ona ithaf etti. O sıralarda iyi bir silâhşor olarak da ün kazandı. Özellikle matrak oyununda akranına üstün olan Nasuh’un silâhşorluktaki rakipsizliğini Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1530’da verdiği berat da göstermektedir.

Bu belgeye göre Hayır Bey’in valiliği sırasında Mısır’a gitmiş, orada bulunan ünlü silâhşorlarla birlikte türlü silâh ve mızrak oyunları yarışmalarına katılmış, efsanevî kahraman Rüstem-i Zâl gibi hamleler yaparak diğer yarışmacıları saf dışı bırakmıştır. (Tuhfetü’l-guzât).

Hayır Bey de Nasuh’a, Mısır’daki silâhşorların kendisine karşı koyamadıklarını itiraf ettiklerini belirten Arapça bir temessük vermiştir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle Muhammed b. Cerîr et- Taberî’nin ünlü İslâm tarihini Arapça’dan Türkçe’ye çevirmeye başlayan Nasuh 1530’da silâhşorlukla ilgili Tuhfetü’l-guzât adlı bir eser kaleme aldı.

Bu yılın ağustos ayında padişahın oğulları Mustafa, Mehmed ve Selim için yapılan muhteşem sünnet düğünü münasebetiyle Atmeydanı’nda düzenlenen şenliklerde içinde topları, darbezenleri ve bir hisar için gerekli olan bütün malzemesiyle kâğıttan iki yürür hisar yaptı ve bu hisarlardaki askerler bir savaş gösterisi sundu.

1534 yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın çıktığı ilk İran seferine katılan Matrakçı Nasuh İstanbul’dan Tebriz’e, oradan Bağdat’a ve Bağdat’tan yine Tebriz üzerinden İstanbul’a kadar konup göçülen menzillerin minyatürlerini hazırladı.

Matrakçı Nasuh’un hayatının daha sonraki yılları hakkında bilgi yoksa da kaleme aldığı tarihinin yılına kadar gelmesi onun telifatla meşgul olduğuna işaret eder. 28 Nisan 1564’de öldüğü zaman muhtemelen ıstabl-ı âmire kethüdâlığında bulunuyordu.