Ey insan, dünyadan birbirine zıt iki ses gelir. Acaba senin gönül kulağın hangisini almaya kabiliyetli.. ‘’O seslerden biri Allah’a yaklaşanların, diğeri ise aldananların halidir. Bu seslerden birini kabul ettin mi, öbürünü duymazsın bile! Çünkü seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere karşı adeta kör ve sağır kesilir.’’

Hazret-i Mevlana’nın bahsettiği bu iki zıt sesten biri dünyaya meyil, diğeri ise ahireti tercihtir. İnsan bu iki sesin hangisini dinler ve ona icâbet ederse, diğerinin zıddı ve mahrumu olur. Yani bir gönülde dünyaya davet sesi yer ederse, artık o gönle ahiret nasihati tesir etmez.

Fakat ahirete davet sesi bir gönülde yerleşirse, dünyaya davet sesi ona her daim yabancı gelir. Cenab-ı Hak, göndermiş olduğu kitaplar ve peygamberlerle insanoğluna daima ahireti hatırlatmış ve fani ömür sermayesini ebedi saadet vesilesi olan Allah yolunda sarf etmesini arzu buyurmuştur.

Çünkü ahireti unutan insan, aslında kendi insanlığını unutmuştur.

Dolayısıyla gittiği yol her zaman felakete çıkar.

Daima nefsani arzularının esareti altında yaşar.

Gönül dünyası dünyevi ihtiraslarla perişan bir vaziyettedir.

Ahireti unutan insanın merhametten nasibi yoktur.

Kendinden başkasını düşünmez.

Bu kimse zenginse, kendisini her şeyin sahibi görür, kimsenin ikazına itibar etmez, kimseye değer vermez.

Mesela bir garip ve yoksul kapısına geldiğinde onunla alay eder, onu küçümser. O talihine küssün!’’ der, Cenab-ı Hakk’ın onu kendisine zimmetli kıldığını aklına bile getirmez.

Ahireti unutan insanın adalet terazisi bozulmuştur. O artık her şeyi dünyevi ve nefsani menfaatine göre değerlendirir. Gafil insan her zerresi fanilik mührü taşıyan şu cihanda ebediliği arzu etmekte, lakin ebedi saadetin Rabbimiz’in rızası istikametinde yaşamakla gerçekleşeceğini unutmakta!

Rasulullah Efendimiz’in buyurduğu şu hakikati unutmakta: ‘’Kimin arzusu ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginliğini koyar ve işlerini derli toplu kılar. Artık dünya boyun eğerek onun peşinden gelir. Kimin hedefi de dünya olursa, Allah onun iki gözünün arasına fakirliği koyar, işlerini de darmadağınık eder.

Netice olarak dünyadan da eline, kendisine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez.’’ (Tirmizi Lokman Hakim’in şu sözü ne kadar manidardır: ‘’Ahiretin için dünyanı feda et, her ikisini de kazanırsın. Dünya için ahiretini feda etme, her ikisini de kaybedersin.’’