Dünyada insanoğlu savaşan tek canlı türüdür.

Ormanlar kralı aslan, geyik sürüsüne savaş açmaz. Karnını doyurmak için ihyitacı olanı avlar, diğerlerine bakmaz.

Ayı; "Benim niye bir tane inim var. Bir kaç tane olsun" diye etrafına saldırmaz. Gücünü karnını doyurmak için kullanır, gerekirse aylarca yemeden de yaşayabilir.

Okyanusun en üst avcısı olan katil balina (orca) ailesi gidip fok sürüsüne topluca saldırmaz; ihtiyacı olanını avlar karnını doyurur, gerisine yan gözle bile bakmaz.

Kartal da öyledir, kurt da, tilki de...

Ama insanoğlu doymaz!

Kafasını sokacağı bir ev yetmez ona; bir kaç tane daha almalıdır ille de... Alacak ki; zar zor geçinen insanlardan kira alıp, yatacak!

Ya da 1 milyar doları olan kişiye bakalım. "Bu kadar param var, bu bana da aileme de ölene kadar yeter" demez, diğer insanları eze eze daha üstüne milyarlarca dolar koymaya bakar. İşçisine hakkını tam olarak vermez ki; daha çok kazansın! Malını mülkünü daha çok artırsın, etrafındaki kendisi gibi olan rakiplerine hava atsın.

Tarihten bugüne kurulan imparatorluklar, (hepsi olmasa da) ülkeler de öyledir.

Güçlü olan zayıf olanı sömürmeye bakar.

Emperyalizm (Bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışması) gözlerini kör etmiştir.

Ya da koltukta kalma uğruna ülkelerini yönetenler vatandaşını bir arada tutmak, güçlerini artırmak için sürekli savaşları körüklemiştir.

Tarihin gelmiş geçmiş en büyüm imparatorluklarından biri olan ve 1000 sene boyunca dünyanın süper gücü konumunda yer alan Roma İmparatorluğu'nun gözü hiç doymamış, milyonlarca metrekareye yayıldığı gibi milyonlarca insanı köle yapmıştır.

Savaşı kötü anlatmaz kitaplar.

Kahramanlık öykülerinden geçilmez.

Çünkü tarihi hep kazananlar yazar!

Oysa Tevfik Fikret (1867-1915) "Tarihi Kadim" şiirinin bir bölümünde "Kahramanlık" tanımına bakın nasıl yorum getirmiştir:

Kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
Sen buna kahramanlık mı dedin?
Onun kökü kan ve hayvanlık be?
Şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
Yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.

Gerçek budur. Her savaşın ve saldırgan kahramanlık öykülerinin gizli kalmış arkasında gözü yaşlı analar, yetim kalmış çocuklar, yıkılmış evler, hayatı bitmiş insanlar vardır.

Roma'dan bugüne... Hiç bitmiyor savaş.

Emperyalist ülkelerin isimleri değişiyor sadece... Yine güçlü olan güçsüz olana saldırıyor.

O ülkelerin içinde yaşayan bir avuç insanoğlu da diğer insanları sömürüp, servetine servet katmaya çalışıyor.

Alacak... Alacak... Hep daha çok alacak...

Demiyor ki; "Yahu şu üç günlük dünyada nedir bu hırs; bunlar nereye kalacak? Neden eziyorum işçimi, memurumu, komşumu? Daha çok alacağım da ne olacak?"

Oysa baksa şöyle gözucuyla Zincirlikuyu'ya... Kendisi gibi niceleri var orada, bir daha hiç uyanmayacak.

Peki bugün; kendisini çok medeni olarak gören anlı şanlı ülkelerin başka ülkelerin topraklarını sömürmeye çalışmasına, hatta sömürmesine, milyonlarca insanı aç bırakmasına, bunun yanı sıra bir avuç insanın servetlerine servet katmalarına ne demeli?

Oturup konuşup anlaşmak yerine birbirlerine saldırıp duran ülkelere ne söylemeli?

Bilemiyorum...

Bildiğim şu; savaşa karşıyız diye de boşvermemeli.

Biz karşıysak öteki karşı değil. O nedenle hazırlıklı olmak çok önemli.

Hayatı savaşlarla geçmiş, ancak askeri elbisesini çıkardıktan sonra bir daha da hiç giymemiş olan (ki o dönemde hiç askerlik eğitimi almamalarına, asker bile olmamalarına rağmen devletlerinin başına geçer geçmez sırtına asker elbisesi geçiren liderler boldu) Mustafa Kemal Atatürk bakın ne demiş:

“Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ‘ölmeyeceğiz’ diye savaşa girebiliriz. Ancak, milletin hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.”