Türkiye koronavirüs salgını sürecinde kendi ayakları üzerinde durma gücünü gösterebilmiş nadir ülkelerden biri olmuştur.

Türkiye doktor sayısında eksikliği olmasına rağmen, sağlık altyapısındaki olumlu gelişmeler yoğun bakım yatak sayısındaki üstünlükle bu sürece oldukça avantajlı giren ülkeler arasında olmayı başardı.

Ülkenin kendi kendine yeter olmasının yanında ihtiyaç sahibi ülkelere de yardım elini uzatabilecek seviyeye gelmesi, geçmiş sağlık sistemindeki rezaleti hatırlayınca, daha da büyük anlamlar ifade ediyor.

Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durma gücünü göstermesindeki başarısının arkasında elbette bu hükümetin özellikle “Önce İnsan” anlayışıyla sağlık hizmetlerini genişletmesi, alt yapısını güçlendirmesi, ülkenin dört bir yanına büyük sağlık kompleksleri inşa etmesi bulunmaktadır.

Salgın döneminde Yeşilköy Havaalanı içine 45 günde bin yataklı, Sancaktepe’de yine bin yataklı hastane yapılması ülkenin gelişmişlik gücünü ve geldiği noktayı da göstermiştir.

Bu hastanelerin yapılış amacındaki başka bir özelliği de havaalanlarına yakın olması nedeniyle uluslararası sağlık hizmeti verme imkânı yaratması, sağlık turizminin gelişmesine de imkân sağlayacak olmasıdır.

Cumhurbaşkanımızın hayali olan şehir hastaneleri hayata geçirilirken ve her vatandaş sağlık sigortası kapsamına alınırken eski Türkiye gözümüzün önünde canlanıyor. 

Şifa dağıtmaktan uzak, dert kapısı haline gelen hastanelerde muayene veya tedavi ücretlerini ödeyemedikleri için bazen kimliklerin bazen de cenazelerin rehin alındığı günlerdi onlar.

Acı ve çile dolu, insanlığımızdan utandığımız günler…

Asıl üzücü olan ise bu acıların yaşanmasına birinci derecede sebep olanların bugün, milletin gözünün içine baka baka, utanmadan sağlık sistemini eleştirmeye çalışıyor olmaları.

Sağlık hizmeti veren binalarının yenilenmesi,  yeni hastane ve şehir hastanelerinin yapılması, sağlık personel sayısı, Avrupa’da görüp gıpta ile baktığımız, bir gün bizde de olur mu acaba diye hayal ettiğimiz kara, deniz ve hava ambulanslarının hizmete sunulması, hayallerimizi gerçeğe dönüştürdü. 

Bu hizmetler eşit şekilde vatandaşa yansıdı ve tarlada çalışırken rahatsızlanan köylü Mehmet efendinin tarlasına ambulans helikopterin indiğine, bu millet bu ülke şahit oldu. 

Rabbimize şükreler olsun!
Cumhurbaşkanının “Şehir Hastaneleri benim rüyam, benim hayalim” dediği hastaneler hizmet vermeye başlamasıyla hayaller gerçekleşerek, gerçeğe dönüştü.

Gelişmiş olarak bildiğimiz ülkelerde pandemi tedavi ücretleri fahiş fiyatlarda seyrederken, ülkemizde ücretsiz verildi. Bunun yanında  bir buçuk milyon vatandaşa da evde sağlık hizmeti ücretsiz götürüldü.

Dünya Sağlık Örgütü’nün özellikle salgın sürecindeki verilen hizmetler ve başarılı salgın yönetimi sebebiyle, birkaç defa ülkemizi örnek göstererek, teşekkür ettiğini de unutmayalım.

Cumhurbaşkanının başkanlığında Sağlık Bakanın, Sanayi ve Teknoloji Bakanının koordinesinde, tüm bakanların ve sağlık ordusunun fedakârlığı ile Türkiye sağlık hizmetlerinde bir destan yazdığını gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz.

Bu süreçte solunum cihazlarının milli bir kadro ile kısa sürede üretilmesi teknolojik açıdan geldiğimiz noktayı da ortaya koymuştur.

Salgın sürecinde hastanelerin tüm ihtiyaçları giderme kapasitesine ulaşmış olması, sağlık ve teknolojide gelinen nokta ile ilaç sanayideki gelişmeler, “Türkiye’nin kendi kendine yeter, biz bize yeteriz” noktasına gelmesi, Cumhurbaşkanın kararlı tutumu, sağlık ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlarının uyumlu çalışmaları karşısında bizlerin de bu başarının hakkını verip teşekkür etmesi gerekiyor. Teşekkürler Türkiye.

Salgın sürecinde canla başla fedakârca çalışan sağlık ordumuza, Türk Konseyi Sağlık Bilim Kuruluna, ordunun başındaki Fahrettin Koca’ya, salgın sürecinde 155 ülkeye sekiz uluslararası kuruluşun yardım talebine karşılık verip, tıbbi malzeme desteği sağlayıp imkânlarımızı paylaşarak insani ve vicdani tavır sergileyen Cumhurbaşkanına dünya teşekkür etmiştir.

Yoğun bakımdan çıkan ve tabucu edilmek üzere olan bir hastanın "Bana çok iyi baktılar, aynen annemin kollarında olmak gibiydi." Sözleri her şeyi tam olarak açıklıyor. BU ÜLKENİN BİR BAŞARI HİKÂYESİ OLARAK GÖRÜLMELİDİR.

Ülkemizin yılarca parçalamasının yok edilmesinin istenmesine rağmen ayakta kalması elbette tesadüfi değildir.
Türkün yardımseverlik ruhu ile “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” anlayışına karşılık, bu ülkeye yardım eden bir manevi gücün de var olduğunu unutmayalım.