İslam Kültür sahasının anahtar kavramlarından olan ‘fütüvvet’, fikri ve ameli duyarlılık çerçevesinde ferdi ve içtimai ahlakı ve üretimi esas alan birlikteliği ifade eder. 

Türk geleneğinde yaşantının içinde halkla birlikte olma, insan hayatının barınaklarını koruma ve ona karşı duyarlı olmak Türk kültürünün en belirgin unsurudur. Bu geleneğin emsalsiz bir işlevi söz konusudur. Ayrıca bu anlayış, değer üretme, değer verme ve değerlendirme süreçlerine eşlik eden İslami ve İnsani bakış açısını ifade eder.

Türk kültüründeki kâmil insan idealinin, İslam’ın insani ve ahlaki değerleri ve metafizik ilgileriyle buluşması sonucunda oluşan Fütüvvet; kâmil insan tipi yetiştirmenin tam adı ve yoludur. 

Bu olgunluğa sahip olan kişinin eylemi, bedenini aşar ve dış dünyada olumlu değişime neden olur.

Dolasıyla Fütüvvet halk içinde yaşam, kendini halka adama, halka istediğini verme, fakat onlardan bir şey almama gibi olgun bir tavrı benimseme, yaşama ve yaşatma biçimidir. Böyle bir ferdin veya fertlerden oluşan bir toplumun, sosyal içeriği dolu ve etkili bir dayanışma ve katılma hareketine eşlik edeceği ortadadır.

Bu ameli akıl, milli değerleri hareketine esas yaptığı için sadece toplumun maddi ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir. Toplumun iç kargaşaları aşarak birlikte yaşama iradesini fikri ve ahlaki zevke dönüştürme faaliyetidir. Gerek yapı itibariyle gerekse ahlaki esaslar ve hedeflenen amaçlar açısından önemli rol oynayan fütüvvet/Ahilik gibi sosyal birliklerin tarihi duruma özgü oldukları açıktır. 

Bunları aynı isim ve içerikle günümüze taşıyamadık taşımakta mümkün olmadı.  Kabul etmemiz gerekir ki çağın siyasi dili içerisinde sivil toplum kuruluşları belirtilen rolle kendilerini tanımlamaktadırlar. 

Günümüzde iletişim ağlarını kontrol ederek tekellerine alan güçlerin, STK’ları kendi amaçları için kullanmak istediği ve çoğu zamanda gayri milli amaçlar için kullandığı bir gerçektir. Fakat Ahilik yapısında olduğu gibi milli değerlerle mücehhez, aynı zamanda iktidar arayışında olmadan topluma hizmet eden, toplumun taleplerini siyasi iktidara aktaran, her alanda değer üretmeyi esas alan ve insanları fikri, ahlaki ve hukuki çerçevede eğiten kurum ve kuruluşların olması önem arz etmektedir. Demek ki toplumsal iletişim, buluşmayı ve katılımı sağlamanın yolu; ameli akıldır, yani iletişimsel eylemdir.

Türk kültürünü benimseyen ve bunu her alanda dillendiren kesimin bu alanı ihmal ederek sadece gündelik siyasetin diline hapsolması kırılmaya neden olmaktadır. Böyle bir eğilim Türk milliyetçiliğini iktidar olmak ve iktidarın nimetlerinden yararlanma düzeyine indirgemekle sonuçlanır. 

İletişim ağlarının zaman-mekânı kenetlediği bir çağda sistematik biçimde milletim meseleleriyle ilgilenmeyen, yaşantının her alanında ekonomik, teknolojik, eğitim ve öğretim, sanat, sağlık, yardımlaşma alanında kurumsallaşmayan her bir anlayışın halkın desteğini alması mümkün değildir.

Halkın içinde yer almak kendini halka adamak, diğer bir deyişle toplumsal aklın içinde yer almak ve belirtilen aklı oluşturana unsurları geliştirmek milli bilinci oluşturmanın yoludur. “halkın içinde halkla birlikte olmanın” anlamı budur.

Toplumsal akıl, insanın beslenme ve barınma imkânını yok eden yoksulluğun, milli hasılanın seçkin sınıfın arasında dolaşarak tekelleşmesinin göstergesi olan yolsuzluğun, hukukun, iktidarın ve sermayenin kontrolü altına girmesiyle ortaya çıkan adaletsizliğin yaygınlaştığı durumda parçalanır. 

Böyle bir ortamda milletini sevmenin ve o millete ait olmanın gereği; yoksulluğa, yolsuzluğa ve haksızlığa karşı çıkmak ve bunları gidermenin, ortadan kaldırmanın yollarını bulmak ve kurumsallaşmak, Türkiye’yi uluslararası güç denkleminde etkili ve belirleyici güç haline getirmektir; bunun içinde her alanda var olmak, etkin olmak, değer üretmek, değer vermek ve doğru değerlendirme yapmak önem arz etmektedir. Milletini sevmek gerçeklerden kaçarak, olumlu önerilerde bulunmadan; millete faydası olmayan temelsiz eleştirmek değildir. 

Türkiye’nin siyasal aktörleri siyaset tarzlarını, hareket imkân ve kabiliyetlerini, Türk insanının ve toplumunun yapısını, gerçek milli kültürünü, İslami ve insani bakışıyla analiz ederek, milletin milli istekleri doğrultusunda devletten yana tavır alıp, milli değer üretme hedefi olmalıdır.

Böyle bir hedefi olmayan bir kişinin veya fikri- siyasi hareketin, devletten, milletten ve milliyetten bahsetmesi kelime uyumundan başka bir şey değildir…